• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.86
  • ...

Türkiye, ‘Arap Baharı’ ile birlikte gelişen süreçte Suriye iç savaşı, Mısır’daki askeri darbe, Libya, Yemen ve farklı coğrafyalarda savaş ve ölümden kaçan milyonlarca muhacir için güvenli bir liman oldu.

Dünyanın zengin ülkeleri bütün uluslararası kanun ve yasalarda gayri ahlaki ve suç olmasına rağmen topraklarına girmesin diye mültecilerin botlarını deniz ortasında batırırken, sınırlara duvarlar örerken Türkiye’nin bu insani tavrı takdir edilecek bir davranıştır.

Ölümden kaçan milyonlarca insanın Türkiye’ye giriş şekilleri, karşılanış ve barınma, sağlık, eğitim ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması BM ve farklı kurumlar tarafından övüldü, bütün insanlığın teveccühünü kazandı. İnanıyorum ki bu tavır Allah ve gök ehlinin de hoşnutluğunu kazanmıştır.

Sonradan gelişen süreçlerde Türkiye ve halkına yönelik 15 Temmuz Askeri darbe girişimi dâhil birçok oyun ve şeytani planın akim bırakılmasında bu mazlumların duası ve desteği etkili olmuştur.

Bütün ekonomik, siyasi koşullara rağmen başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere hükümet ve devlet kurumlarının muhacirlere sahip çıkması, gerekli altyapı ve şartlar oluşmadan geri gönderilmemesinde direnmeleri önemli bir durumdur.

Ekonomik olarak zor bir süreçten geçen Türkiye’nin 3 milyon 307 bin 882’i Suriyeli toplamda 4 milyon 893 bin 752 göçmene ev sahipliği yapmak her ülkenin altından kalkabileceği bir durum değildir.

Suriye ve diğer ülkelerdeki iç savaş ve çatışmalar, Mısır’daki askeri darbe, şüphesiz İslam ümmeti için büyük bir felaket ve musibet oldu. Diğer taraftan muhacirlerin Türkiye’ye gelmelerinin oluşturduğu sinerjiyle Türkiye, ümmet için bir cazibe merkezi haline geldi. Bu durum gerek Türkiye gerekse ümmet coğrafyası açısından birçok güzelliğe vesile oldu.

Bunlar

  • Emperyalistler tarafından birbirine yabancılaştırılmış, düşmanlaştırılmış Müslümanların Türkiye’de bir araya gelmeleriyle bu sıkıntı bir nebze de olsa giderildi. Müslümanlar birbirlerini tanıdılar, kaynaştılar, birlikler ve dostluklar oluştu.
  • Muhacirler, Türkiye’nin fikriyatına, düşünce dünyasına hassaten İslami ilimler alanında önemli bir ilerleme kazandırdı. Özel ve devlet üniversitelerinde, önemli ilmi şahsiyetlerin ders vermesi, öğretim görevlisi olarak atanması, verilen seminerler, konferanslar, Arapça dil kursları ve akademilerle bu alanda önemli mesafe kat edildi.
  • Suriye, alim-cahil, havas-avam, zengin-fakir bir halk olarak mülteci durumuna düştü.. Ama Mısır, Filistin gibi diğer ülkelerden gelen muhacirler, tam tersi nitelikli, ilim ehli, tüccar, akademisyen kişiliklerdir. Bunların arasında ülkelerinde başbakanlık, bakanlık, farklı alanlarda çok kritik ve önemli mevkilerde görev almışlar da var. Ticaret Bakanlığı’nın 2019 yılında yaptığı açıklamaya göre en az bir ortağı Suriyeli olan şirket sayısı 15 bin 159. Türkiye’nin son dönemlerde ihracat alanında rekor üstüne rekor kırması, dışardan sermaye akışı olması, İslam ülkelerinden turist patlaması yaşanmasında bu kesimin önemi çok büyüktür.
  • Türkiye, sanayi ve teknolojik alanda gelişmektedir. Her alanda vasıflı-vasıfsız elemana ihtiyaç duymaktadır. İnşaat, tekstil, hizmet sektöründe çok büyük işçi açığı bulunmaktadır. Doğal olarak Türkiyeli olanlar ağır ve zahmetli işlerde çalışmak istememekte. İnşaat firmaları usta ve işçi bulamamaktan şikayetçi. Bir inşaat işçisinin günlüğü bin, bin beş yüz lira. Usta, 2 bin liradan aşağı çalışmamakta. İşçi ve eleman ihtiyacı gelen muhacirlerden karşılanmaktadır.
  • Doğu ve batının en ücra köyünde dahi Afganistanlı çoban ve hayvan bakıcılarına rastladığımda hayret etmiştim. Sorduğumda ‘yerli çoban ve işçi bulamıyoruz…’ İstanbul-Ankara ve diğer şehirler arasındaki dinlenme tesislerinde garson ve komilerin önemli bir kısmı Afgan, Kazak ve Özbekler. Tekstil ve diğer üretim yerlerinde Suriyeli muhacirler ailece çalışmaktalar. İki taraf da gayet memnun ve ülke ekonomisine katkı sunmaktalar.

Bu konuya gelecek yazımızda devam edeceğiz inşallah…