• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Son günlerde ülke olarak insanın kanını donduran vahşi cinayetlere şahit olduk.

Mustafa Kasadar Hoca’nın kayıp olan 19 yaşındaki oğlunun parçalanmış cesedi bir dondurucuda bulundu.

Esenyurt’ta, bir markete gündüz ortasında mafyavari bir şekilde girenler iki kişiyi öldürdüler.

HÜDA PAR, Adana il başkanı ve sekreterine namazda iken arkadan bıçakla saldırıldı.  

Kaçırılan bir adamın kameralar karşısında müzik eşliğinde işkence edilen görüntüleri basına servis edildi.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Maalesef oldu ve olmaya da devam edecek.

Bu durum Kur’an-ı Kerim’de Bakara Süresi 179. Ayette geçen Allah’ın ‘Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz.’ Buyruğu hukukçular ve kamuoyunda tartışılmaya, uygulanması durumunda fayda ve zararları karşılaştırılmaya başlandı.

Evet, Allah Teâla ‘kısası’ yanı katilin de öldürülmesinde ‘hayat vardır’ diye buyurmaktadır. Haksız yere öldürülen bir insana karşılık katilin de öldürülmesini yanı ölü sayısının iki katına çıkmasını ‘hayat’ olarak tarif ediyor.

Ölümde nasıl hayat olur…

Seyyid Kutup –Allah rahmet eylesin-  bu ayeti şöyle tefsir ediyor.

‘Kısas, ne intikam almak ve ne de kin duygularını tatmin etmek demektir. Kısas, bunlardan daha yüce, daha üstün bir değerdir. O, hayat içindir, hayat uğrunadır, hatta hayatın ta kendisidir. Kısas hükmünün içerdiği hayat her şeyden önce canileri adam öldürmekten caydırmasından kaynaklanır. Çünkü öldüreceği insanın hayatına karşılık kendi hayatından olacağından kesinlikle emin olan kimse, elbette adam öldürmeye kalkışmadan önce aklını başına alacak, düşünecek ve “Böyle bir işi yapayım mı, yoksa yapmayayım mı?” diye tereddüt edecektir.

Ayrıca fiilen işlenen cinayetlerde öldürülenin ailesinin ve yakın akrabalarının gönül yaralarını iyileştirmesi, bu gönüllerdeki kin ve intikam özlemini dindirmesi bakımından “kısasta hayat vardır”. O intikam özlemi ki, bir defa harekete geçti mi, hiçbir noktada durmak bilmiyor…’

Peki, Türkiye’de ‘kısas’ uygulanma şartları var mı, oluşturulabilir mi?

Mevcut anayasa, eğitim sistemi, basın ve medyasıyla, yargı ve hukuki sistemiyle uygulanması durumunda ‘kısas, hayat’ mı olur yoksa ‘hayat’ı bitiren ölüme, bir tırpana mı dönüşür…?

Türkiye’de hâlihazırda idam cezası yanı suçluyu öldürme kanunu yok.

Peki, TBMM, yarın toplanıp da kanun çıkarma sayısına ulaşılıp böyle bir kanun çıkarılırsa ne olur?

Bunun cevabını da Seyyid’ten dinleyelim..

‘Bunların da ötesinde hayatı koruyan en önemli ve en etkili faktör, yüce Allah’ın bu yasağının ardında saklı olan hikmetini araştırma ve O’nun buyruklarına karşı gelmekten sakınma bilincini harekete geçirmektir. Tekrar ediyoruz:

“Ola ki, bu sayede adam öldürmekten sakınırsınız.”

 

İşte insan vicdanını saldırganlıktan, önce adam öldürme biçiminde ve sonra da intikamcılık şeklindeki saldırganlıktan alıkoyan engel ve bağ budur; takva, yani kalbin Allah korkusunun bilincine varması, bu yönde duyarlık kazanması, O’nun öfkesinden çekinip hoşnutluğunu araması.

Bu bağ, bu engel olmayınca hiçbir şeriat ayakta kalamaz, hiçbir kanun etkili olamaz, hiçbir güvenlik önlemi yararlı olamaz; ruhtan, duyarlıktan, insanınkinden daha büyük bir güç kaynağına bağlı korkudan ve beklentiden yoksun hiçbir yasal düzenleme yeterli olamaz…’

Evet, salt bir ‘kısas’ işe yaramaz. Adaletin hâkim olmadığı, yargı ve mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmadığı bir ortamda ‘kısas’ tam bir felakete dönüşecektir. Cumhurbaşkanından, hükümeti ve muhalefetinden, hukukçu ve yazarından… Hiç kimse ülkemizdeki yargının adil olduğunu iddia edemez ve yargıya kefil olamaz.

Birçok cezada -tam anlamıyla olmasa da- telafi ve geri dönüş vardır ama ölümün, telafisi yoktur.

Bunun da ötesinde İslam dini ve fıkhı, beşeri ideoloji ve yönetimlerinin eksiklerini, çarpıklıklarını tamamlama ve yamama dini değildir. İslam fıkhının salt bir kısmını uygulamakla hedeflenen sonuç ve güzel neticeler elde edilemez. Ancak bir bütün olarak alındığında, uygulandığında güzel meyvelerini verecektir.

Peygamberimiz aleyhisselam ve Raşit halifeler döneminde hadd cezalarının uygulanmasını gerektirecek suçların az olmasının temelinde insanların kalp ve vicdanlarındaki Allah korkusu yatmaktadır. Uygulanan kısasların önemli bir kısmı da insanların kendi suçlarını itiraflarının sonucunda gerçekleştirilmiştir.

Takva, bir polis, bir bekçi gibi bütün insanların kalp ve vicdanlarında adeta nöbet tutacaktır.   Allah’ın sevmediği, men ettiği bir fiili işlemesine asla müsaade etmeyecektir.

İnsanların kalbine Allah korkusu yerleştirecek bir terbiye, bir eğitim ve hayatın bütününe hâkim bir sistem inşa edilmeden ‘kısas hayat’ olmaz.

Devletin, halkın, tüyü bitmemiş yetimin milyarlarını hortumlayan haramiler itibar görürken; fakirlikten dolayı ekmek çalan bir fakirin elini kesmekle ‘hayat’ gelmez.

Devletin elinde -rahmetli Adnan Menderes örneğinde olduğu gibi- siyasi muhaliflerini kıyım makinesine dönüşmüş bir ‘kısas’ hayat getirmez.

Oğlunu, kardeşini canavarca öldüren katil, bir iki sene yattıktan sonra salıverilir ve adaleti kendi eliyle icra etmek zorunda kalan maktul yakınına yapılacak ‘kısas ta hayat’ olmaz.

Suçların azalması ve adaletin hâkim olmasında samimi iseniz buyurun…

Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Peygamber aleyhisselamın sünnetini, eğitim, hukuk, ekonomi, insan hakları, hayvan hakları, dış politika.. Kısaca her alanda, hâkim olduğu bir dünya inşa edelim…