NATO ne yapmaya çalışıyor?
Türkiye’nin de üye olduğu güvenlik paktı NATO’nun liderler düzeyindeki toplantısı 11-12 Temmuz’da Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta gerçekleşti. Zirveye 31 üye ülkenin liderleriyle birlikte, yeni üye olacak İsveç Başbakanı ve teşkilatın pratikte bir üyesi gibi desteklenen Ukrayna lideri de katıldı.
Rusya ile savaşta olan Ukrayna liderinin bu zirveye davet edilmiş olması ve NATO’ya üye olma arzusu; İsveç’in üye olması önündeki Türkiye vetosunun kaldırılması konuları toplantıyı çok önemli kıldı.
NATO, bir güvenlik paktıdır. Kuruluşundaki ana etmen, soğuk savaş dönemindeki Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’nın kurulmasıdır.
1991’de Sovyetlerin yıkılması, Varşova Paktı’nın da dağılmasıyla pakta duyulan ihtiyaç da doğal olarak sona eriyordu. NATO, düşman olmadan yaşayamazdı.
Ama beklenen olmadı. NATO için yeni düşmanlar belirlendi. İngiltere başbakanı Margaret Thatcher, 1990 yılında İskoçya’da yapılan NATO toplantısında; “Sovyetler Birliği yıkılmıştır, karşımızda düşman kalmamıştır. Ama düşmansız bir ideoloji yaşayamaz. Yeni bir düşman bulmamız lazım. Düşman aramaya ise gerek yok; yeni düşmanımız İslam’dır”.
1991’de üye sayısı 16 olan NATO, dağılmayarak büyümeye devam etti. İsveç’in de katılımıyla üye sayısı 32 oldu.
‘NATO’da tüm kararlar oy birliğiyle alınmaktadır’ denilse de öyle değildir.
NATO, ABD demektir. NATO’nun en yüksek rütbeli generali her zaman ABD’li olmuştur. Mali yükün üçte ikisini ABD, karşılamaktadır.
Bunun karşılığında da ABD, NATO üzerinden dünya hegemonyasını sağlamaktadır. Yarattığı düşmanlar üzerinden Avrupa’yı ve müttefiklerini kendisine sürekli muhtaç hale getirmektedir.
Hâlihazırda Rusya ve ekonomik alanda yükselen Çin’i ve İran’ı kendine yeni düşmanlar olarak bellemiştir. Rusya’yı Ukrayna ile zayıflatma, iradesini kırma ve kendisine teslim olmasını sağlamaya çalışırken Çin’e de gözdağı vermektedir.
Bir diğer önemli konu olan İsveç’in üyeliğe kabulü ve bunun önündeki en büyük engel olan Türkiye’nin vetosunun kaldırılması idi.
Son dönemlerde İsveç, Türkiye devletine, halkına ve inancına ve idarecilerine yönelik düşmanca faaliyetlerin merkezi olmuş durumda. Türkiye’de LGBT çalışması yapan dernek ve kurumlara çok ciddi manada mali destek sağlarken PKK’ye kucak açarak Türkiye karşıtı her türlü eylemlere izin vermektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, bütün Müslümanların Kutsal kitabı Kur’an’a yönelik saldırılara mahkeme kararı ve polisiyle koruma sağlamaktadır.
Türkiye, toplantı öncesi kesin bir dille İsveç’in üyeliğini veto edeceğini açıklamasına rağmen toplantıda tam tersi karar aldı ve üyeliğine onay verdi.
Ülkenin içinde bulunmuş olduğu ekonomik, askeri ve siyasi birçok etken Türkiye’nin bu kararı almasında muhakkak etkili olmuştur. Bütün bunlara rağmen tavrında geri adım atmamalıydı. İsveç’ten yazılı taahhütler alınmadıkça, geçmişten dolayı özür dilenme dâhil, İslam’a ve Müslümanlara düşmanlığın suç sayılması noktasında yasa düzenleme yapılmadıkça vetosunu kaldırmamalıydı.
İsveç, şu ana kadar vermiş olduğu sözlü taahhütlerin hiçbirine uymadı. AB ülkeleri Türkiye’ye yönelik üyelik yolundaki yükümlülüklerini yerine getirmedi. Bundan sonra da getireceğine dair hiçbir garanti verilmediği de görülmelidir…