• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

İran ve Suudi Arabistan, stratejik, siyasi ve ekonomik açıdan İslam coğrafyasının iki önemli ülkesi. Suudi Arabistan %14,53 ile dünya petrol rezervi bakımından 2. sırada yer alırken İran, %11,72 ile 3. sırada yer almaktadır.

Denizden birbirine komşu olan iki ülke arasındaki ilişkiler salt iki ülkeyi değil, Lübnan, Yemen, Filistin, Körfez ve Arap ülkelerini direk, bütün İslam coğrafyasını ise dolayı olarak etkilemektedir.

Bu ülkenin sahip olduğu misyona binaen ABD ve Siyonist İsrail tarafından sürekli birbirine düşman yapılmaya çalışılmaktadır. Suudi ve diğer Körfez ülkelerine İran korkusu pompalanarak siyonizme yakın durmaları çalışılmaktadır.

Maalesef, kardeş ve komşu olan bu iki ülke arasındaki ilişkiler, olması gereken durumdan çok uzakta. Bunda dış güçlerin etkisi olduğu kadar iki ülkeye bakan yönleri de elbet vardır.

2015’te başlayan Yemen Savaşı’na her iki ülkenin aktif bir şekilde müdahil olması, Suudi’nin ABD ve Siyonist israille olan ilişkileri, İran nükleer müzakereleri,  İran’ın Suudi üzerinden baskılama çalışmaları ile ilişkiler yeterince gergindi.  2 Ocak 2016’da Şii alim Nimr el-Nimr’in de bulunduğu 47 kişinin ‘terör suçlamasıyla’ Suudi tarafından idam edilmesiyle gergin olan ilişiklerde kriz baş gösterdi.

Bu idamlara yönelik İranlı yetkililerin tepki göstermesi, Suudi’nin Tahran Büyükelçiliği ve Meşhed Konsolosluğu’nun göstericiler tarafından yakılmasıyla bütün siyasi ve diplomatik ilişkiler koptu.

Aradan geçen 7 yıl iki ülke ilişkileri açısından sıkıntılı bir dönem yaşadı. Bu durumdan istifade etmek isteyen emperyalist güçler ve özellikle Siyonizm, iki ülkeyi savaştıracak duruma getirdi.

İstihbarat örgütleri üzerinden devam eden ilişkiler,  iki ülke yetkililerinin Nisan 2021’de Irak’ın arabuluculuğunda Bağdat’ta doğrudan görüşmelerde bulunması Umman’daki görüşmelerle devam etti.

Uzun süre yürütülen bu görüşmeler meyvelerini vermeye başladı. 6 Mart'ta Çin'in başkenti Pekin'de Çinli yetkililerin aracılığıyla yürütülen müzakerelerde anlaşmaya varıldığı açıklandı.

Varılan antlaşmayla, karşılıklı büyükelçiler atanacak, 2001'de imzalanan ticaret ve güvenlik alanında işbirliği yapılmasını öngören anlaşma tekrar hayata geçirilecek.

Bu antlaşmayı, Arap Birliği, Libya, Tunus, Kuveyt, Yemen'de Husiler ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) destekli Güney Geçiş Konseyi (GGK), Filistin'de Hamas ve İslami Cihad Hareketi, büyük bir memnuniyetle karışladı.

Birbirine komşu iki Müslüman ülke arasında binlerce kilometre uzaklıktaki komünist Çin’in arabulucu olması ümmetin içinde bulunduğu vahim durumu göstermesi açısından ibretliktir.

Diğer taraftan bölgeyi hegemonyasında tutmaya çalışan ABD’nin biri düşman olarak belirlediği İran, diğeri müttefiki olan Suudi arasında Çin’in arabulucu olması ayrıca dikkate alınması gereken bir durumdur. Çin’in bölgede sadece ticari anlamda etkin olmadığı siyasi alanda da etkili olduğu ve bunun bir sonraki adım olarak askeri varlık göstereceğini kestirmek güç olmasa gerek.  

Çin'in ABD'nin Ortadoğu'da bıraktığı boşluğu doldurduğu fikri Beyaz Saray ve Pentagon tarafından reddedilse de ABD’yi özellikle şahinlerini rahatsız ettiği herkesçe bilinen bir durum.

Bu antlaşmadan rahatsız olduğunu dile getiren tek taraf siyonistler oldu. İran ile Suudi arasındaki ilişkilerin güçlenmesi, sorunların müzakereler yoluyla çözüme kavuşması, Filistin davasını ön plana çıkaracaktır. Bu da işgalci rejimin emellerinin kursağında kalmasıdır.  

Elbette bu antlaşma ile İran ve Suudi Arabistan arasındaki sorunlar tamamen çözüme kavuştu, her konuda mutabık olundu, manası çıkarılmamalı. Ama gelinen süreçte her iki ülkenin masaya dönmesi, diyalog kapılarının açılması olumlu bir adımdır. Temennimiz bu adımların ileriye taşınması, siyonizme ve emperyalizme karşı ümmet genelinde oluşacak birlik için bir adım olmasıdır.