• DOLAR 34.357
  • EURO 37.079
  • ALTIN 2970.14
  • ...

Bir milleti yok etmek istersen ona tarihini unuttur.  İnancından, kültüründen, gelenek ve göreneklerinden kopart. Geçmiş ile olan bütün köprüleri yık ve onarmasına da izin verme.

Tarihinden koparılmış bir millet, topraktan soyutlanmış bir bitkiye benzer. Ne gelişir ne filizlenir ne de meyve verir.

Tarihini bilmeyen bir nesil, dostunu, düşmanını tanımaz. Bütün hafızası silinmiştir. Dostu düşman, düşmanı dost diye tanıtır. Mağlup olan devletlerin tarihini de galip devletler yazmıştır, sözü öylesine söylenmiş bir söz değildir.

Bir milleti yok etmek istiyorsan, birlik ve beraberliğini boz, arasına nifak ve ayrılık tohumları ek. Birbiriyle savaştır, aralarında sürekli kaos ve çatışmaları eksiltme. Suni sorun ve problemler oluştur ve bunları sürekli canlı tut.

Bir milleti yok etmek istersen alfabesini değiştir. Bir anda bütün toplumu cahil bırak. Geçmiş kültür külliyatıyla olan bütün bağlarını kes.

Bir milleti yok etmek istersen, galibiyet, zafer ve başarılarını unuttur. Öyle ki kendine güvenmemeli. Ders ve ibret alacak, kendisine direniş ruhunu aşılayacak bir nokta kalmasın. Kendisini sürekli ezik görsün ve sömürülsün. Zafer ve başarı kazanma umudu olmasın.

Bütün bunlardan daha fazlası Türkiye halkı ve bütün ümmete yaptırıldı, yaptırılmaya çalışılıyor.

İçerisinde bulunduğumuz günlerde ümmet coğrafyası için çok önemli bir dönüm noktası olan Çanakkale Zaferi, sadece bunlardan bir örnektir.

  1. Dünya Savaşı’nda dönemin emperyalist ülkeleri İngiltere, Fransa ve müttefikleri, Hilafetin merkezi olan İstanbul’u işgal etmek, ümmeti teslim almak için devasa ordularla saldırıya geçer. Dönemin en modern savaş gemileriyle önce denizden saldırıya geçerler. Denizden geçemeyeceklerini anlayan emperyalistler, karaya asker çıkarırlar. Fakat beklemedikleri bir direnişle karşılaşırlar. Ümmetin bütün renkleri kardeşlik ruhuyla Çanakkale’ye koşarlar. Birbirini tanımayan, akraba olmayan ama inançta kardeş olduklarına inanan insanlar, aynı mevzide nöbet tutar, birlikte namaz kılar, birlikte savaşır ve yan yana şehadet şerbetini içerler.

Orada savaşanlar, bir ırkın, bir şahsiyetin, ulusal bir ülkenin galip gelmesi ve bakiyesi için savaşmadılar, canlarını feda etmediler. İslam’ın, ümmetin başarı ve zaferi için savaştılar. Bu savaşın tarihten gelen Hilal ve Haç’ın bir savaşının devamı olduğunun bilinciyle; vatanlarını, köylerini, anne-baba, eş-evlatlarını arkalarında bıraktılar. Türk’ü, Kürd’ü, Arap’ı, Çerkez’i, Laz’ı, Abhaz’ı… ümmetin bütün renkleri cepheye koştular.

Bugün milliyetçi çevrelerce dışlanan, hakir görülen Suriyeli kardeşlerimizden 30 bin kişi Çanakkale’de savaştı ve bunlardan 600’ü şehadet şerbetini içti. Malazgirt’te Türklerle birlikte Bizans’a karşı savaşan ve o tarihten beri küffara karşı birlik olan Kürtler, Çanakkale’de ve bütün cephelerde savaştılar. Bu savaş Türklerin savaşıdır, bizim savaşımız değil demediler. Kürtler; Diyarbakır’dan, Mardin’den, Erbil’den, Süleymaniye’den binlerce kilometre uzaklıktaki Çanakkale’ye koştular.

Bu ruh var oldukça Çanakkaleler geçilmedi. Ama maalesef bu ümmet ruhu, zayıflayınca, Çanakkalelerimiz geçildi hem de savaşmadan.

Karadan, denizden, havadan zorla ve savaşarak İslam topraklarını işgal edemeyen düşmanlar, milliyetçilik, ırkçılık, ulus devletler ve ifsat planlarıyla ümmet ve kardeşlik şuurunu zayıflattılar, yok ettiler. Çok değil bir asır önce aynı mevzide birlikte şehadet şerbetini içenlerin torunları birbirine düşman haline getirildi. Çanakkale’de kimlerle ve niçin savaştıkları unutturuldu. Böl, parçala ve yut, politikasıyla ırkçı ve ulusalcı devletler kurduruldu. Aralarına sınırlar ve mayınlar döşendi. Bu sınırlar kutsallaştırıldı, kendi ırkı ve ülkesiyle övünmeye başlandı.

Bu durumu 108 yıl önce nasıl kardeşlik ve ümmet ruhuyla aşabilmişsek bugün de aynı ruhla ancak başarılı oluruz.

Ümmetin bir zaferi olan Çanakkale Zaferi’nin 108. yıl dönümünde bütün şehitlerimizi rahmet ve şükranla yad ediyoruz.