• DOLAR 32.376
  • EURO 34.97
  • ALTIN 2325.65
  • ...

Üç gün önce İsmailağa Cemaati Mürşidi Mahmut Ustaosmanoğlu, ma’ruf ismiyle ‘Mahmut Efendi, vefat etti. Allah kendisine rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Ailesi, öğrenci ve sevenlerine sabr-ı cemil ihsan eylesin.

Sonuçta her fani bu dünyadan er ya da geç göçüp gidecek… Dünya hiç birimizin ebedi mekânı değil, hepimiz misafir ve menzile varmaya çalışan birer yolcuyuz. Önemli olan arkada hoş bir sada bırakmak, alnı ak bir şekilde Rabbinin huzuruna varmaktır.

93 yıllık ömrünü İslami irşad, eğitim ve hizmetle geçiren hocanın cenazesi, Fatih Camiinde kılınan namazdan sonra ebediyete uğurlandı.

Cenazesinin kalabalık olacağı tahmin ediliyordu; ama bu kadarını herhalde kimse beklemiyordu. Sadece İstanbul değil, Türkiye’nin son dönemlerde şahit olduğu en kalabalık cenaze namazı idi.

Devlet idaresinde görev almayan, günlük siyasetle ilgilenmeyen, dünyevi bir makam ve mevkie sahip olmayan bir şahıs için çok büyük bir kalabalık idi. Birçok devletin başında olan şahısların cenazesine dahi bu kadar teveccüh gösterilmedi. Son dönemde vefat eden Türkiye başbakan ve cumhurbaşkanlarının cenaze törenlerine bakılsa ne dediğim anlaşılır.

Son dönemlerde İslam ve Müslümanlara yönelik saldırı ve ifsat planlarının yürürlükte olduğu bu dönemde bir İslam âlimine halkın böylesine bir teveccüh göstermesi çok anlamlı oldu.  Üstelik bir zorlama ve büyük çapta organizasyonlara gerek duyulmadan halkın kendi imkânlarıyla, isteyerek ve severek uzak mesafeleri kat ederek gelmesi, sıcak kaldırım ve asfaltın üzerinde güneşin altında saatlerce beklemesi samimiyetin bir nişanesidir.  

Bu tablo Müslümanları sevindirirken şeytan ve dostlarını ve bazı kirli odakları da kızdırdı ve tedirgin etti.

Bu tabloyu izlerken, Allah’ın Müslümanlara olan va’dini, ilmin ve âlimin önemi ve faziletini, İslam’ın ne kadar yüce olduğunu, Müslümanların birlikte hareket edince ne kadar büyük bir güç olduğunu tefekkür ettim, aynel yakin bir kez daha idrak ettim.

Müslümanlar bir cenazede böylesine bir araya gelebiliyor ve birlikte hareket ediyorsa ortak sorun ve paydalarımızda da bir araya gelmelidir. Kudüs davası için, İslam ve Müslümanlara yapılan hakaret ve saldırıları tel’in etmek, karşı durmak için de bir araya gelmelidir. Bir araya gelen yüzbinler ve milyonlara hiçbir iktidar, parti ve yönetim bigâne kalamaz, karşı duramaz.

Hangi renk, ırk, dil ve coğrafyadan olursa olsun Müslümanlar kardeştir. İslam bizi bir arada tutan harcımız, taneleri tutan iptir. İp kopar giderse tesbihin bütün taneleri dağılır gider. Cenazeye katılanlar bu şuurla katıldılar. Elbette katılanlar sadece bir camianın insanları değildi. Müslümanlar, bir İslam âlimini ebediyete uğurlarken orda olmayı bir görev telakki etmişlerdi. Her renkten, ırktan mezhep ve meşrepten Müslümanlar vardı.

''Âlimler, Peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onlar miras olarak sadece ilim bırakmışlardır. Kim ilmi almışsa büyük ve değerli bir şey almış demektir." (Ebu Davud)

Evet, âlimler bu zorlu ve meşakkatli dünya hayatında ümmetin rehberleri, bekçileri ve çobanlarıdır.

Âlim, kendi görev ve sorumluluğunun farkında olmalıdır. Bulunduğu makam, Peygamber (as)’ın makamıdır, kürsüsüdür. Diliyle, ahlakıyla, yaşamının her alanında Onu temsil etmeli. Mazluma sahip çıkmada şefkatli, zalim ve müstekbirlere karşı cesur olmalı. Dünya malı, makamı, insanların teveccühü istikametlerini bozmamalı, görevlerinden alıkoymamalı.

Âlim, kısacası her yönüyle Nübüvvet kokmalı. Peygamber gelmeyecek; ama Onun varisleri her daim olmalıdır/olacaktır inşallah.

Allah, Ümmeti Muhammed’i, Peygamber varisi âlimlerden mahrum bırakmasın, sayılarını artırsın, çalışmalarını bereketlendirsin.  İlim, feraset ve basiretlerini artırsın…