• DOLAR 34.359
  • EURO 37.015
  • ALTIN 2969.177
  • ...

Normal şartlarda hiçbir insan doğup büyüdüğü topraklarından, akrabaları ve sevenlerinden ayrılarak tanımadığı, dilini bilmediği, ne olacağını kestiremediği topraklara gitmez.  

Suriyeliler de güvenli bir yer bulma ümidiyle topraklarını terk ederek, Türkiye’ye göç ederek yaşam mücadelesi veriyorlar.

Türkiye’nin iç siyasetinde kirli bir malzeme olarak kullanılan 3 milyon Suriyeli bulunuyor. Kimine göre kiraların yükselmesinin, kimine göre enflasyonun, kimine göre işsizliğin, kimine göre güvensizliğin müsebbibi olarak suçlanıyorlar.

Esnaf ve üreticilere sorulsa, ‘Suriyeliler olmazsa biz işçi bulamayız, Suriyeliler giderse üretim sahasında işçi bulamamaktan çok ciddi sıkıntılar yaşanacaktır. Bu hiçbir zaman dile getirilmiyor..’

Şu anda istenmeyen, dışlanan mülteciler, ülkelerine geri dönmeleri durumunda Türkiye’deki şirket ve fabrikalar tarafından özel davetiyelerle geri gelmeleri istenecek, belki davul ve zurnalarla karşılanacaklardır.

Suriye’den gelen binlerce akademisyen, âlim, aydın ve entelektüelin, Türkiye’nin eğitim sistemi ve fikriyatına büyük katkıları oluyor. Yıllar önce gençlerimiz, akademisyenlerimiz Arapça ve İslami ilimleri öğrenmek için Suriye’ye giderlerdi. Şu anda Suriye, onların ayağına gelmiş. Kanaatimce bu yönden çok istifade edilmelidir.

Bununla birlikte Suriyelilerce kurulan binlerce işyeri ve şirket mevcut. Türkiye’nin ihracatında ve işçi istihdamında bu şirketlerin önemli bir payı var.

Elbette Türkiye bu göçü her açıdan sağlıklı bir şekilde idare etmelidir. Bunun için köklü bir politikası olmalıdır. Milyonluk göçlerin yükünün altından bir genel müdürlük kalkamaz Kurulacak bir ‘Göç Bakanlığı’ ile bu sorun sağlıklı bir şekilde çözüm kavuşturulmalıdır.

Her mültecinin yürek burkan, iç yakan acıklı bir hikâyesi vardır.

Ailesinden kaybettiği onlarca fert, haber alamadığı yakınları, yolda gelirken çektiği sıkıntılar, şahit olduğu zulüm ve haksızlıklar, Türkiye’de karşılaştığı muamele ve halen çektiği sıkıntılar… Bütün bunlar yazılmalı, anlatılmalı, konuşulmalı, yerine göre sinemaya aktarılmalıdır ki biz ve bizden sonraki nesiller bu durumdan ders ve ibret alsın.

Yukarda değindiğim âlimlerden bir tanesi ile İstanbul’da zaman zaman görüşürüz. Kendisi Suriye’nin Kürtlerinden, esasında Türkiye’nin Kürtlerinden. Cumhuriyetin ilk yıllarında İslami kimliklerinden dolayı sistemin hışmından kurtulmak için Suriye’ye geçmiş. Zaten sınır dediğin yapay ve suni bir şey. Binlerce yıl bir arada yaşamış bir halk emperyalistlerce aralarına çekilen bir sınır ile birbirlerinden ayrılmış.

Bizim alim, orada doğmuş, büyümüş, İslami talim ve tedrisattan geçmiş. Merkezi bir caminin imamı olmuş. Verdiği hutbe ve vaazlar halk tarafından teveccühle dinlenirken Baas rejimini rahatsız etmiş. Bundan dolayı zaman zaman soruşturmalara uğramış.

Suriye’deki iç savaş başlayınca Baas rejiminden görmediği sıkıntıyı PKK-YPG’den görmüş.

Alimimiz gidişatı şu veciz sözlerle ifade ediyor:

‘Baas rejimi zalim ve acımasızdı. Ama sonuçta bir devlet aklıyla hareket ediyordu. Zulüm üzere kurulu olsa da kendine göre bir kanunu, yasa ve prosedürü vardı… Nasıl ve ne şekilde hareket edeceğimizi, sorunlarımızı nasıl çözeceğimizi biliyorduk… Gelen gideni aratır, derler. Aynen öyle oldu. PYD’nin ne kanunu ne yasası var. Tam bir çete mantığıyla hareket ediyor. Dün, toplum tarafından kabul görmeyen, ayak takımı görülen, tavuk ve güvercin hırsızları; bugünün general ve hâkimleri olmuş. Kürt halkı Baas rejimi ve iç savaştan ziyade PYD’den kaçıyor… Bölgemizdeki medrese ve üniversiteler kapatıldı. Kürt halkından uzun süre ne bir öğretmen ne bir doktor ne bir âlim ne de bir mühendis çıkacak. Bu tam bir felakettir…’ 

Ve alimimiz, canını kurtarmak için Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmış.

Ekonomik ve geçim sıkıntısı, dilini bilmediği bir şehirde yaşamak onu yıpratmış. Bu süre zarfında Suriye’de kalan 2 kardeşinin ve diğer akrabalarının vefatları, onların taziyelerine gidememek, yaşlı ve hasta olan annesinin yanında olamamak acılarına acı katmaktadır… 

Her muhacirin hikâyesi bir diğerinden daha acıklı…

Ümmet olarak Suriye iç savaşını hep birlikte değerlendirir, iyi analiz eder, tahkik edersek; düşmanlarımız tarafından başımıza örülen oyun ve desiseleri, hastalıklarımızı ve devalarını bulmuş oluruz. Bizi yiyip bitiren enerjimizi heba eden, emperyalistlerin politikalarına hizmet eden milliyetçilik, mezhepçilik, ulusalcılık ve diğer prangalarımızdan kurtulmuş olur, günümüz ve gelecek nesle büyük bir miras bırakmış oluruz.