ABD’nin eşkıyalığına kim dur diyecek?
ABD, 11 Eylül 2001 saldırılarını bahane ederek Afganistan’ı 7 Ekim 2001’de işgal etti.
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un ‘Terörle mücadele ve Afganistan'a demokrasi götürme’ sloganıyla başlamıştı; ama asıl amacını ‘Bu bir Haçlı Seferi’ diyerek açıkladığı saldırı tam 20 yıl sürdü.
İşgalde bütün uluslararası hukuk ve kanun, vicdani ve ahlaki ilkeler ayaklar altına alındı. Medrese ve okullar, taziye ve düğün konvoyları, hastane ve ambulanslar ağır bombardımanlarla bombalandı. Şehirler, köyler ve ülke baştan başa harabeye çevrildi.
Resmi kayıtlar tam olarak tutulmadığından insan kayıpları tam olarak bilinmiyor. Taliban’a karşı savaşan Afgan ordusunun 66 bin, Taliban ve diğer muhalif savaşçıların 51 bin, Amerikan’ın 2 bin 461 asker, Afganistan'da görev yapan NATO ve diğer ülkelerden 1144 asker, ABD için çalışan ve hayatını kaybeden 3846 Afganlı ve on binlerce sivil… Toplam 240 bin kişi hayatını kaybetti.
Bunun yanında 444 insani yardım çalışanı ve 72 gazeteci de patlayan bombalarla ve çatışmaların arasında kalarak hayatlarını kaybettiler.
ABD’nin kayıpları sadece asker kayıpları ile sonuçlanmadı. Afganistan işgalinin ABD hazinesine maliyeti 8 trilyon doları geçti. Bütün bu parayı ABD halkı ödedi ve ödemeye devam edecek.
20 yıl sonra ABD Başkanlığına gelen Trump ve halefi Biden, bu savaşı kazanamayacaklarını anlayarak 31 Ağustos 2021'de kalan son askerlerini de Afganistan’dan çekti ve işgal fiilen sona erdi.
Taliban yönetimini bitirmek için Afganistan’ı işgal eden ABD, 20 yıl sonra büyük bedeller ödedikten sonra ülkeyi tekrar Taliban’a bırakmak zorunda kaldı.
Kabil’de Taliban’ın kontrolü sağlaması ve 15 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Eşref Gani'nin ülkeyi terk etmesiyle ikinci Taliban dönemi başladı.
Maddi açıdan bitmiş ve harabeye dönmüş bir ülkeyi tekrar imar etmek, ülkenin alt ve üst yapısını işler hale getirmek Taliban yönetiminin dış destek almadan altından kalkabileceği bir yük değil. Üstüne üstlük Afganistan halkının parası olan 10 milyar doların ABD tarafından bloke edilmesi, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve ABD Merkez Bankasının, Afganistan'ın uluslararası fonlara erişimini kesmesiyle makineye bağlı yaşayan ülkenin adeta fişi çekildi.
Yeni yönetimin tanınmaması için diğer ülkelere baskı yapılması, ekonomik ve siyasi ambargoya tabi tutulması, dışardan halka yapılan gıda, sağlık ve diğer yardımların kesilmesi, kışın da çok sert geçmesiyle ülke yaşanılamaz bir hale getirildi. Öğretmen, doktor, sağlık çalışanları ve diğer memurlara aylardan beri maaş verilememekte.
BM, fakir ve yoksulluk, yeterli gıdanın olmamasının üzerine kışın çok sert geçmesiyle milyonlarca çocuğun ölme tehlikesi altında olduğunu, nüfusun yarısından fazlasına tekabül eden 22,8 milyon kişinin ciddi anlamda gıda sıkıntısı yaşayabileceğini öngörüyor.
Yoksulluk ve krizi aşmak için ailelerin bir veya birden fazla çocuğunu satması insanlık adına bir utanç tablosudur.
ABD’nin Afganistan halkına yaptığı bu zulüm ve haksızlıklar yetmemiş olmalı ki bloke ettiği Afganistan Merkez Bankası’na ait 7 milyar doların yarısını 11 Eylül saldırısında ölenlerin ailelerine dağıtma kararı alması ve Biden’ın bunu imzalaması tam bir hırsızlık ve eşkıyalıktır.
Bu karara karşı maalesef ne Müslüman’ından ne Hristiyan’ından ne BM’den ne de uluslararası kurumlardan tek bir ses çıkmadı.
Ortada para ödemesi gereken birileri varsa bu ABD olmalıdır. Çünkü kendi ülkesinde kendi vatandaşlarının can güvenliğini sağlayamadı.
Bütün uluslararası hukuk ve yasalarını çiğneyerek Afganistan’ı işgal edip ülkeyi harabeye çevirdi. Masum ve sivil yüz binlerce insanı katletti. Bütün bu zararlar ondan tazmin edilmelidir.
Tabi bunun için adil bir dünya düzeni ve haklının güçlü olduğu uluslararası bir sistem inşa edilmelidir. Zulme ve sömürüye dayalı, güçlünün haklı olduğu uluslararası bu sistem devam ettikçe bu çark maalesef devam edecektir.