• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Bir savaş sadece askeri anlamda kaybedilmez. Askeri alanda kaybedilen savaşlar ve yenilgiler sonradan telafi edilebilir. Çalışarak, düşmana daha büyük darbeler vurulabilir, kaybedilen toprakların çok daha fazlası elde edilebilir. Ama zihin dünyasında, ilim ve eğitim alanında kaybedilen savaşların telafisi çok zor ve neredeyse imkânsızdır. Bunun için uzun yıllar ve nesiller gereklidir. İsrailoğulları, Firavunun fiziki köleliğinden kısa sürede kurtulurken zihin köleliğinden kurtulmaları için 40 yıl boyunca çölde dolaştırılmıştır.

Vahyin ilk emrinin ‘Allah’ın adıyla oku’ olması, en kutsal amel olan cihada gidilirken dahi arkada ilim öğrenmek ve bu alanda derinleşmeleri için bir grubun bırakılması, meseleyi çok güzel şekilde ifade etmektedir.

İslam düşmanları, bize karşı askeri alanda kazandıkları savaşlarla ve topraklarımızı işgalle yetinmemişlerdir. Bizi inancımız ve kültürümüzden de koparmak için şeytani planlarını devreye koymuşlardır. Ki günümüzde Filistin gibi birkaç bölge dışında düşmanın fiili işgali altında olan İslam toprağı yoktur. Ama kültür ve yaşantısıyla, ekonomik ve siyasi manada bütün İslam coğrafyası düşmanlarının işgal ve hegemonyası altındadır.

Devasa bir imparatorluğunu bakiyesi olan Türkiye, işgalci İngiliz, Fransız ve Yunan askerlerini büyük bedeller ödeyerek kovmuş ama başka alanlarda hegemonya altına girmiştir. Üstelik bunu da bir zafer edasıyla kabul etmiştir.

Katılmadığımız halde 2. Dünya savaşı sonucunda ABD ve Rusya merkezli iki kutuplu bir dünya doğmuştur. Bu iki güç kendi aralarında dünyayı paylaşırken Türkiye de ABD’nin payına düşmüştür.

ABD, kendi payına düşen ülkemizi kendine göre dizayn etmeye başlarken, ellerimize, ayaklarımıza ve zihnimize pranga vuracak anlaşmalar imzalamıştır.  Bunlar;

  • 1947’de ABD'den askeri yardım almaya başladığımız Truman Doktrini,
  • 1948’de ekonomik yardım almaya başlanan Marshall Planı
  • 27 Aralık 1949’da eğitim sistemimizi felç eden, bizi inanç ve kültürümüzden koparan Fulbright Eğitim Antlaşması.

Bu anlaşmaların tamamı bugün kendilerini vatansever, milli, antiemperyalist ve ülkeyi işgalcilerden kurtardıklarını iddia eden  CHP ve onun Cumhurbaşkanı İsmet İnönü döneminde yapılmıştır.

Truman Doktrini ve Marshall Planı ve ardından NATO üyeliği ile ordumuz ABD’ye bağlı ve çıkarlarının bekçiliğini yapan bir ordu haline geldi. Ülkemiz, savaş uçağı ihraç eden fabrikalarını kapatmış, kurşun dahi üretemeyen bir ülke haline gelerek  tamamen ABD’nin silah pazarı haline gelmiştir. Bu bağımlılık öyle bir hale geldi ki parasını ödediğimiz ve ortağı olduğumuz f/35 savaş uçaklarımızı alamaz, ihtiyacımız olan silah ve füzeleri paramızla dahi alamaz duruma geldik.

Bu durumu neden kabul ettik, aradan geçen 76 yıl neden karşı çıkmadık derseniz bunun cevabı da Fulbrigt Eğitim Anlaşması’nda ve maddelerinde yatmaktadır. Bu anlaşma ile karşı çıkmayı değil, itaat etmek üzere eğitildik ve programlandık.

27 Aralık 1949 tarihinde imzalanan Eğitim Komisyonu Kurulması’nı içeren anlaşma ile eğimimiz tamamen ABD’lilerin ellerine teslim edildi. Bir ülke ve millet bağımsız olmak istiyorsa eğitim politikasında bağımsız olmalıdır.

Bu anlaşma ile birlikte Milli Eğitimde personel alımı ve eğitilmesi, ders programları ve müfredat dahil bütün planlama ve strateji belirme bu komisyonun yetkisine verildi. Komisyonun yarısı ABD vatandaşı, başkanı da ABD’nin Türkiye’deki en yüksek rütbeliye verildi.

  1. madde aynen şöyle der… "Komisyon dördü TC ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye' deki ABD diplomatik heyetinin başı komisyonun fahri başkanı olacaktır. Komisyonda oyların eşit olması durumunda kesin oyu misyon şefi verecektir."

Bu anlaşmalarla ABD’den sadece silah, uçak almadık, yardım adı altında okullarda dağıtılmak üzere sadece süt tozu gelmedi.  Ellerimize, ayaklarımıza, beyin ve ağzımıza pranga vurmak için ABD’den yüzlerce, binlerce uzman adı altında ajan geldi. Sömürü çarkını uzun süre devam ettirmek için ülkemizin zeki çocukları ailelerinden koparıldı. Fulbright bursları ile ABD’de okutularak devşirildi. Döndüklerinde de bilgin, aydın, öğretim görevlisi ve uzman adıyla kritik noktalarda görev aldılar. İsimleri Ahmet, Mehmet, Ayşe, Hatice olsa da bunlar emirleri eğitim gördükleri merkezlerden aldılar ve almaya devam etmekteler.

Aradan 74 yıl geçse de bu antlaşma halen yürürlükte ve çalışmalarına devam etmektedir. Bu süre zarfında 6500 öğrenci bu çerçevede okutuldu ve bu sayı artmaya devam etmektedir.

Ekonomik, siyasi ve teknolojik ve her alanda bağımsız bir ülke olmanın yolu Eğitim’de bağımsız kararlar almaktan geçer.  Elimize, zihnimize pranga vuran bu ve benzeri anlaşmalar derhal iptal edilmeli. Eğitim müfredatımız, derslerin içeriği, plan ve stratejilerin tümü inanç, tarih ve kültürümüzle uyumlu hale getirilmelidir.