Eğitim kurumumuz ve kurumsallaştırılması
‘Bir defa ürün almak istiyorsan buğday ek. On defa ürün almak istiyorsan ağaç dik. Yüz defa ürün almak istiyorsan insan eğit…’ (Çin atasözü)
Bir insanı ve bir toplumu değiştirmenin yolu eğitimdir. Bütün değişimler eğitimle başlar, eğitimle devam eder ve eğitimle kurumsallaşır. Eğitim de ilimle ve âlimlerle olur. Bu âlimler ve bilge insanlar topluma gerçeği, doğruyu söyler, adaleti öğretir, ameliyle bunları pratiğe döker ve topluma önderlik eder. Kurumsallaşmayan bir ilim ve eğitim, ara sıra çakan şimşek misalidir. Şimşeğin ışığına güvenilerek ne yol kat edilebilir ne de faydalanılabilir. Ama bir mum ya da bir çıra ışığı, ışığı az da olsa ona güvenerek çok şey yapılabilir.
‘Amellerin en faziletlisi az da olsa sürekli olandır’ hadisinde belirtildiği gibi iyilikler devamlı ve sürekli olmalıdır. Günümüzün deyimiyle kurumsallaşmalıdır. Şahıslara bağlı olmayan, hükümetlerin, başkan, bakanların ve bürokratların değişmesiyle sekteye uğramayan, ‘yap-boz’ değil ‘var olanı devam ettirme ve daha ileri götürme’ye dönüşen bir sistem ancak verimli olabilir. Laik Kemalist sistem, kurumsallaştığından dolayı, hangi hükümet gelirse gelsin mevcudiyetini devam ettirebiliyor.
Bu sadece eğitim alanında değil her alanda böyledir. Her alandaki ilerleme ve kurumsallaşma, iyi eğitilmiş insan potansiyeline bağlıdır. Ülkenin bütün alanlarındaki başarıları, iyi eğitilmiş bireylerin başarısının sonucudur. Eğitilmiş kadrolardan yoksun olan bir toplumun ne maddi ne de manevi alanda ilerlemesi mümkün değildir. Toplumun ihtiyacı olan doktor, öğretmen, mühendis, idareci, siyasetçi, hâkim ve savcısı… var olan eğitim sisteminin ürünüdür.
Bundan dolayı Türkiye’nin en önemli ve hayati sorunu ‘eğitim ve öğretim’dir. Osmanlı, son dönemlerinden itibaren gerileyen, yozlaştırılan, siyasete alet edilen bir eğitimle çökertildi. Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla birlikte var olan birikim ve tecrübeler yerle yeksan edilerek inancımıza, tarih ve kültürümüze aykırı bir eğitim modeli benimsendi. Birey ve toplumun en üst düzeyde gelişimini ve refahını hedeflemesi gereken eğitim kurumu, siyasi ve ideolojik müdahalelerle belirli bir yaşama biçimini dayatma aracı haline getirildi. Öyle ki harf devrimiyle birlikte bir gecede bütün toplum okur-yazar olmaktan çıkarıldı. Geçmiş ile gelecek arasındaki köprü tamamen yıkıldı. Ne olduğu belli olmayan bir nesil yetiştirilmeye çalışıldı. Toplum bir asırdır bunun sancı ve travmalarını çekmektedir.
Halkla ve halkın değerleriyle sürekli çatışan bir eğitim sistemi ne maddi ne de manevi alanda bir ilerleme kaydetmedi. Hükümetler değişti, onlarca bakan değişti ama eğitim sistemi değişmedi. Doğrular ve hakikatler sözde kaldı, kurumsallaşmadı. Hatalar şahıslarda arandı, şahısların değişmesiyle sorunun aşılabileceği umut edildi. Ama beyhude…
Var olan sistem ve anlayış kökten değişmedikçe istenilen ilerlemenin kaydedilemeyeceği bilinmelidir. Eğitim sistemi, ‘eğitim’ kelimesinden başlayarak terimleriyle, bilgi kaynaklarıyla, tanımlarıyla ve örnekleriyle baştan sona sorgulanmalıdır.
Eğitimin amacı siyasi ve ideolojik hedeflere ulaşma değil, bedenin ve aklın geliştirilmesi, iradenin güçlendirilmesi, ruh ve bedene edebin verilmesi, güzel ahlak sahibi, iyi ve olgun insan yetiştirilmesi, yeni neslin hayata ve geleceğe hazırlanması olmalıdır.
Batı taklitçiliğine son verilerek tarihimizden ve insanlığın müspet tecrübelerimizden istifade eden, inancımızla ve kültürümüzle barışık, doğru bilgiyi esas alan, günün ihtiyaçlarına her alanda cevap verecek bir eğitim sistemi inşa edilmelidir.