• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İslam Ordusu, Hz. Ömer döneminde İran ve Bizans topraklarında büyük fetihlere girişir. 636 yılında Yermuk zaferiyle Bizans Ordusu bozguna uğramıştır. Suriye’nin fethinden sonra sıra Filistin topraklarına ve nihayetinde Kudüs’e gelmiştir. Müslümanların ilk kıblesi, etrafı bereketlendirilen ve Mi’raç olayına ev sahipliği yapan Kudüs kuşatılmış ve Müslümanları beklemektedir.

İslam komutanı, ümmetin emini Ebu Ubeyde b. Cerrah’tır. Şehir, savaşılmadan ve kan dökülmeden teslim alınmak istenir. Amaç, kan dökmek değil, gönüllerin fethidir. Şehirleri yakıp yıkmak değil, ihya ve inşadır. Bütün savaşlardan önce olduğu gibi Ebu Ubeyde, elçi göndererek ya Müslüman olmalarını ya teslim olmalarını ister. Bu iki şık kabul edilmediği takdirde savaşılacaktır.

Müslümanların adaleti ve insan merkezli uygulamalarının sonuçları, onlardan önce insanlara ulaşmıştır. Şehirleri ellerinde tutan ve halkları sömüren elit sınıf dışındaki bütün insanlar Müslümanların hakimiyetini gönüllü olarak istemektedir.

Ebu Ubeyde’nin teklifini, Kudüs Patriği Sophronius, şehrin valisi ve diğer ileri gelenleri kendi aralarında istişare ederler ve şehri teslim edeceklerini bildirirler. Yalnız bir şartları vardır. İslam Halifesi Ömer bizzat gelerek şehri teslim almalıdır.   

Ebu Ubeyde, kendi başına karar vermez, durumu bir mektupla acilen Medine’deki Halifeye haber verir.

Hz. Ömer, mektubu okuduktan sonra tek başına karar vermez. Durumu Hz. Ali(ra) ve Hz. Osman’la(ra) istişare eder ve gitmeye karar verir.

Dönemin altın çağını yaşayan İslam devletinin Halifesi Hz. Ömer, bir orduyla ve büyük şaşaayla gidebilecekken bunu yapmaz. Kölesiyle birlikte bir deveyle yola çıkar. Yolculukta kölesiyle deveye sırayla biner. Kudüs’e yaklaşınca deveye binme sırası kölesine gelir. Köle, çok ısrar etmesine rağmen Hz. Ömer sırayı bozmaz. Yaya, deve yuları elinde olduğu halde Kudüs’e girer. İlk başta deve üstündekinin Halife olduğu zannedilse de kısa sürede gerçek anlaşılır.

Patrik ve şehrin ileri gelenleri kendisini karşılayarak şehri teslim eder. Halife Hz. Ömer, Kudüs halkına eman verir ve bunu yazılı bir metne döker.

Yazılı emannamede; Kiliseler mesken yapılmayacak, yıkılmayacak ve kısmen dahi olsa işgal edilmeyecek, mallarına el sürülmeyecek, kimse dini inancından dolayı zorlanmayacak, kendilerine asla zarar gelmeyecek, yurtlarına Yahudiler iskan edilmeyecek, bunlara karşılık onlardan cizye alınacaktır… maddeleri yer alır.  

Hz. Ömer Kudüs’ü gezerken namaz vakti girer ve namaz kılacağını Patrik’e söyler. Patrik, bulundukları Kıyamet Kilisesi’nde namaz kılabileceğini ve böylece Kiliseye şeref vereceğini söyler.

Adaletiyle ün salmış olan Hz. Ömer’in adalet ve dehası devreye girerek şu cevabı verdi. ‘Benim için hiçbir sakıncası yok, ancak burada namaz kılarsam, ileride 'Halife Ömer burada namaz kılmıştır' diye Müslümanlar burayı camiye çevirirler. Buna müsaade edemem." der ve Kilise’nin biraz ilerisinde namazını kılar.

Halife’nin söyledikleri aynen gerçekleşir ve namaz kıldığı yerde ‘Ömer Camii’ adıyla bir cami yapılır. Bu cami ve kilise yan yana 1400 yıldır ayakta durmaktadır.

Hz. Ömer, dilenen yaşlı bir Yahudi’yi görür ve neden dilendiğini sorar. Yahudi, genç iken çalışarak cizyesini ödeyebildiğini ama yaşlandığında artık çalışamadığını ve cizyesini ödemek için dilenmek zorunda kaldığını söyler. Bunu duyan Hz. Ömer, Yahudi’yi alarak hazinedara götürerek ‘ beytülmâl’e götürerek yardımda bulunmuş ve hazinedara şunları söylemiştir: Bu adama ve benzerlerine bakınız! Vallahi biz bunlara insaflı davranmalıyız. Gençliğinde cizyesini aldık. Sonra ihtiyarladığında böyle perişan vaziyette bırakmamız doğru olmaz’ der.

Bunlar hikâye, menkıbe ya da kırk gece masalları değil. Tarihte yaşanmış, belgelerle ve adil şahitlerle kayıt altına alınmış, düşmanların dahi tasdik ettiği gerçek vakıalardır. İslam’ın adalet tarihinden sadece iki misaldir. Bu adaletin kaynağı, memba-ı elimizde mevcuttur. Farklı kaynaklara, yol ve yöntemlere başvurmak abesle iştigaldir. İslam’ı hakkıyla yaşayalım, uygulayalım, insanlığa karşı ‘adil şahitler’ olalım yeter.