• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Dünya, ceza ve mükâfat diyarı değil, bir imtihan meydanıdır.

Galibiyet ve mağlubiyet daimi ve sürekli değildir. Bu günler insanlar arasında döndürülüyor. Gecen günler gâh lehte gâh aleyhte olur. Böylece kimi mükâfatı kimi de cezayı hak eder.

Sırf dünya için çalışanların kazancı, -tabi kazanırsa- sadece dünyada verilirken, ahiret için çalışanlar dünyada kazansa da kaybetse de ahirette muhakkak kazanacaktır. Bu imtihanlar yerine göre ferdi, yerine göre ailevi, yekine göre halksal ve bütün dünyayı içine alabilmektedir.

İşte bu safları birbirinden ayrıştıran kazananları ve kaybedeni olan bir imtihan sürecini de bir ülke olarak yakın zamanda yaşadık. Yıllar önce bugün yani28 Şubat’da o meş’um süreci yaşadık.

Ülkemizde inançlı insanlara baharı beklerken zemheri kışı yaşadılar. Ülke halklarının üzerine bir karabasan gibi çöktü.  

Kendilerini halkın üzerinde gören dış destekli güçler, ülkeyi tekrar hizaya sokmak için harekete geçtiler. Dönemin kudretli paşası bu dönem için ‘Bin yıl sürecek’ demişti ama on yıl bile sürmedi.  Ama bu kısacık sürenin ülkeye tam olarak neler kaybettirdiği geçen zamana rağmen tam olarak anlaşılamamış, tespit edilememiştir.  

İstatiksel olarak:

  • O dönem irtica gerekçesiyle 281 kaymakam ve vali kovuşturmaya tabi tutuldu.
  • Türkiye genelinde 6 milyon insan fişlendi.
  • 1997-2001 yılları arasında 33,272 öğretmen kıllık ve kıyafetleri sebebiyle soruşturmaya uğradı.
  • İrticai faaliyette bulundukları gerekçesiyle 27 vakıf ve dernek kapatıldı.
  • İrticai faaliyetlerinden dolayı TSK’dan 1635 subay ve askeri personel ihraç edildi.
  • Tam olarak tespit edilmese de ülke ekonomisinin 381 milyar dolar kaybı oldu.

O döneme ait birçok yasa ve kararname iptal edildi. Okuldan atılanlar geç de olsa okullarını bitirebilme imkânına kavuştu. Görevden atılan memurların ekseri görevlerine geri iade edildi. Ama sosyal ve ahlaki anlamdaki olumsuz sonuçları izale edilemedi. O dönemde palazlandırılan ve ülkenin başına bela edilen FETÖ, PKK gibi yapıların verdiği zarar hangi kanunun değiştirilmesiyle bitirilebilir ki? Yıkım kolay ama inşa zordur.  

Çok değil, işte yirmi yıl öncesine kadar gittikleri yerlerde kırmızı halı ve tezahüratlarla karşılanan dönemin generallerinin bugün esamesi bile yok. Kimse isimlerini dahi anmıyor, hatırlamak dahi istemiyor. Oğulları ve torunları dede ve babalarıyla çıkıp övünemiyorlar. Ama o dönemin mazlum ve mağdurları başları dik bir şekilde o günlerde verdikleri onurlu mücadelelerini her platformda anlatıyorlar. Elbette maddi hiçbir karşılık o günleri bir daha geri getirmez, kaybettiklerine kefaret olamaz. Ama haklı bir davanın müntesibi olmaları onlar için en büyük mükâfattır.

İlginçtir, dönemin başbakanı Necmettin Erbakan 28 Şubat’ın yıldönümünden bir gün önce 27 Şubatta vefat etti. 28 Şubat darbecilerinin ismi anılmazken, kendi asker ve bürokratları tarafından her türlü istihza ve hakarete uğrayan, tehdit, komplo ve entrikalarla başbakanlık görevinden uzaklaştırılan dönemin Başbakanı Rahmetli Necmettin Erbakan’ı muhalifleri bile rahmetle anmaktadır. Kendisine yapılan zulüm ve haksızlıklar dile getirilirken Türkiye için yaptığı hizmetler ardı ardına sayılmaktadır.

Elbette akıl sahipleri bundan ders almalıdır. Bugünlerin muhasebesi yapılmalıdır

Bütün bunlardan önemlisi, 28 Şubat post modern darbesinin yıldönümünü konuştuğumuz bu günlerde halen bir darbe anayasasıyla yönetiliyor olmamız büyük bir garabet ve çelişkidir. Herkes darbeye karşı ama darbecilerin anayasası yürürlükte. Kimse bunu izah edemez.

Adil, halkın inanç ve değerleriyle barışık bir anayasanın hazırlanarak yürürlüğe girmesi hükümet ve siyasi partilerin boyunlarının borcudur. Eğer bu adım atılmazsa yeni nesillere ve tarihe bunun hesabı verilemez.

Allah bir daha o günleri bu halka yaşatmasın.