• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Yaşım neredeyse yarım yüzyıla tekabül eden 50’ye yaklaştı. Kendimi bildim bileli ‘Afrika’ya yardım, Somali’ye yardım, aç kalan, açlık çeken kardeşlerimize yardım’ çağrı ve nidaları Cuma namazı çıkışı camilerde, duvarlara asılan afiş ve TV reklamlarında kulağımdan eksik olmadı.

Bu gidişle bu yardım çağrıları dinecek ve bitecek gibi de gözükmüyor.

Bu Afrika denen kıta gerçekten fakir mi, fakirse neden fakir? Fakir ve yoksulluğun tek nedeni devam eden kuraklık mı, kuraklık bu kadar uzun sürer mi? İnsanların cahil olması, tembelliğe alıştırılması, dış sömürge ve küresel emperyalizm bu fakirlikte ne kadar etkili?

Yıllardır bu insanlara yapılan yardımlar fayda mı yoksa zarar mı veriyor? İyilik yapalım derken o insanlara kötülük mü ediliyor? Nasıl olsa birileri bize yardım ediyor, zaruri ihtiyaçlarımız karşılanıyor, neden çalışalım, diye bir anlayış mı oturmuş? Elbette zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayan, açlıktan ölmek üzere olan insanlara yardım etmek inancımızın ve insan olmamızın bir gereğidir. Ama bu soruların yerini bulması lazım.  

İbn-i Haldun, coğrafya kaderdir, diyor. İnsan; eşini, işini seçebilir ama ırkını, komşusunu, coğrafyasını ve coğrafyanın getirmiş olduğu sonuçları seçme şansına sahip değildir.

Allah Teâlâ her coğrafyaya farklı avantaj ve dezavantajlar vermiştir. Bazı bölgelere yeraltı, bazılarına yerüstü, bazılarına dağ, bazılarına çöl, bazılarına uçsuz bucaksız verimli tarım alanları verirken diğer coğrafyaya sonu görünmeyen denizler ve bolca deniz ürünleri lütfetmiştir. Ne olursa olsun illa geçimlerini sağlayabilecek ve hayatlarını idame ettirebilecek imkânlar sunmuştur. Ama gökten ama yerin üstünden ama yerin altından…

İmtihan gereği bazen darlık ve yoklukla sınasa da bu daimi değildir. Yeter ki insanoğlu var olan imkânları kullansın, sünnetullahı bilip ona riayet etsin.

Afrika, yüz ölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından dünyanın en büyük ikinci kıtasıdır. Kendisine bitişik kabul edilen adalar ile birlikte 30,8 milyon km²'lik alanı ile dünya yüz ölçümünün %6'sını ve dünya üzerindeki toprakların %24,4'ünü kapsar. 1 milyarlık nüfusuyla dünya nüfusunun %15'ini barındırır. Kıtada 54 adet diplomatik olarak tanınmış bağımsız devlet, dokuz bölge ve 3 adet de sınırlı tanınmış devlet bulunur.

Tüm kıtalar arasında en fazla genç nüfus Afrika'da bulunmaktadır. Afrikalıların %50'si 19 yaşının altındadır. (Wikipedi)

Afrika kıtası sanıldığı gibi fakir bir coğrafya değildir. Günümüzün en hızlı büyüyen 6 ekonomisi burada. Yeraltı kaynakları bakımından devasa petrol ve doğalgaz yatakları, Sahra Çölü’nde yeryüzünün en stratejik nükleer madenleri, koltan, altın, bakır, elmas, (dünyada elmas üreten 15 ülkeden 10’u Afrika’da) fosfat, demir, potasyum gibi çok sayıda madene sahiptir.

Bu zengin yeraltı kaynaklarından dolayı sürekli emperyalistlerin hedefinde olmuş. Dış müdahale ve işgaller, iç çatışmalar eksik olmamaktadır. Fransa, 14 Afrika ülkesinin ulusal rezervlerini yarım asırdan fazladır elinde tutuyor. Bu ülkeler ulusal para rezervlerini Fransa Merkez Bankası’na yatırmak durumundadır. Fransa, Afrika’dan yıllık 500 milyar dolar kazanç elde etmektedir. Sadece bu para dahi Afrika’yı doyurmaya yeter artar bile. Emperyalistler Afrika insanının ekonomik ve siyasi olarak ayakları üzerinde durmasını istememektedir. İnsanların sürekli birbiriyle savaşmasını, okumayıp cahil kalması ve dışa bağımlı olması istenmektedir. Yiyecek ekmek bulamayan insanların ellerinde ilkel silah olan kılıç ve balta değil modern ve pahalı silahlar bulunmaktadır. Bu silahları birileri ellerine veriyor. Bu sömürüye karşı çıkan yöneticiler ve hükümetler darbeyle ya da suikastlarla ortadan kaldırılıyor, halklar katliama uğratılıyor, topraklar ve zenginlikleri işgalle talan ediliyor.

Dolayısıyla Afrika kıtası Kur’an’ın deyimiyle ‘mustazaf’dır. Fakir olmayıp fakirleştirilmiştir. Zayıf olmadığı halde gücü ve kuvveti elinden alınmıştır.

Bizlere, özellikle oralara gidip yardım dağıtan, su kuyusu açan kurum ve kuruluşlar, Afrikalılara balık yedirmekle birlikte balık tutmasını öğretmeliler. Eğitim, şuur, inanç, kardeşlik, ekonomik manada kendine yetebilme, çalışma azim ve gayreti aşılamalı ve öğretmelidir. Ne demişler; ‘Balık verirsen doyar bir seferinde, balık tutmayı öğretirsen doyar her seferinde...’