Ayak Öpen Başbakan
Basınımızda devlet başkanlarının, başbakanların, bakan ve üst düzey devlet yetkililerinin ne kadar sıradan ve mütevazı olduklarının örneklerini genelde batı ülkelerinde veya sadece orada imiş gibi gösterilmektedir. En son Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Hollanda temasları çerçevesinde Lahey`de bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmesine korumasız ve tek başına bisikletle gelmesine dikkat çekilmiş ve basında günlerce polemik konusu olmuştu. Elbette bulunduğu koltuğu halka zulmetmek, kişisel çıkar ve menfaat elde etmek için değil de halka hizmet için kullanmak, basit ve sıradan insanlar gibi yaşamak; erdemdir, fazilettir ve örnek alınması gereken hasletlerdendir. Sonuçta hikmet, müminin yitik malıdır, nerede bulursa orada alır.
Maalesef biz Müslümanlar kendi inancımızdan ve benliğimizden öylesine koparılmışız ki bu tür olaylar karşısında eziklik psikolojisine girerek Batı dünyasının her şeyini kutsama ve kendi değerlerimizi kötüleme yoluna girebiliyoruz. Başımıza musallat edilmiş zalim diktatör ve idareciler, İslami lider ve idareciler olarak gösterilmekte, tüm olumsuzlukları da olduğu gibi İslam`a mal edilmektedir.
Hâlbuki İslam`da tüm insanlar bir tarağın dişleri gibi birbirine eşittir. Kimsenin ayrıcalığı üstünlüğü yoktur. Camide herkes aynı safta bir araya gelir, aynı Allah`a ibadet eder, hac`da aynı elbiseyi giyerek benlikler ‘biz` potasında erir. İslam, adil olmayı tüm insanlara hassaten idareci ve makam sahiplerine emretmiştir. Halka hizmet edenleri halkın efendisi olarak tarif etmiştir. Birden fazla hanımı olan kocaya eşleri arasında adil olmayı kölelere karşı dahi adaletle davranılması emredilmiştir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhi`s-selam, ashabı arasında iken kendisini onlardan ayıracak maddi bir farikası yoktu. Devlet başkanı olduğu halde günlerce açlıktan karnına taş bağlamış, yatak olarak kullandığı hasır vücudunda iz yapmıştır. Kendisinden hırsızlık suçu işleyen soylu bir kadını affetmesini isteyenlere karşı ‘Vallahi hırsızlık yapan benim kızım Fatıma da olsa ellerini keseceğim` diyerek kimseyi kayırmayacağını kesin bir şekilde dile getirmiştir. Kendi özel işlerini hanımlarına dahi yaptırtmayacak kadar mütevazı, karşısında heyecandan titreyen A`rabiye ‘neden heyecanlanıyorsun, ben de senin gibi kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum` diyerek beşer olarak bir üstünlüğünün olmadığını dile getirmiştir. Muzaffer bir komutan olarak deve üzerinde Mekke`ye girerken tevazudan başı devenin eğerine değecek kadar eğilmiştir. Kendisine ve ashabına her türlü zulmü ve düşmanlığı yapan Kureyşlileri affetmiştir. Emeğe saygıyı ifade için gazveden dönerken kendilerini karşılamaya gelen çiftçinin nasırlı ellerini öpmüştür.
Ardından gelen halifeleri ve Onun yolunu takip eden tüm idareciler Onun gibi olmaya çalışmışlardır. O dönemin iki süper gücü olan İran ve Bizans`ı dize getiren Halife Ömer`i görmeye gelen yabancı elçi, Halifeyi Medine`de kumların üzerinde korumasız bir şekilde yatar görünce gördüklerine inanamamış şoke olmuştur. Korumasız sabah namazına giden Hz. Ali bu yolda şehit olmuştur. Bu yolun takipçileri olan Selahaddin-i Eyyubi, Hasan el Benna, İmam Humeyni, Üstad Said-i Nursi, Şeyh Ahmet Yasin ve onların mektebinde yetişenler hep öyle davranmışlardır.
Bu mektepte yetişenlerden birisi olan Filistin Başbakanı İsmail Heniyye, son İsrail saldırılarında yaralanan yaralıları Şifa Hastanesinde ziyaret ederken saldırıda iki ayağı birden kopan bir Filistinlinin sarılı ayağını öperek bu hakikatı gösterdi. İsmail Heniyye`yi bu hareketi yapmaya sevk eden saik; ne siyasi ve politik hesaplar ne de kameralar önündeki bir şovdur. Bütün benliğimle inanıyorum ki Heniyye, bunu içten gelen bir duygu ve samimiyetle yapmıştır.
Belki günümüzdeki temel sıkıntımız; bu yüksek erdem ve faziletin salt belirli şahıslarla sınırlı kalması veya sadece üst düzeydeki idarecilerden bu fedakârlığın beklenmesidir. Bazen de bulunan coğrafyanın özel şartlarının buna müsait olmamasıdır. Ayak öpen İsmail Heniyye`nin etrafındaki güvenlik halkasındaki küçük bir zafiyet; Siyonistlerin onu şehit etmesine hatta esir etmesine sebep olacağından sıradan bir insan gibi elbette korumasız dolaşamayacaktır.
Bütün şartlar ve imkânlar göz önüne alınarak Müslüman idareciler ve İslam davetçileri hayatlarıyla, yaşantılarıyla gösteriş ve şatafattan uzak, mütevazı, sıradan basit bir yaşam ve halka hizmeti bir karşılık beklemeden bir ibadet aşkıyla yapmalılar. Allahu Teala bizleri ve neslimizi halka hizmet edenlerden eylesin.