• DOLAR 34.468
  • EURO 37.286
  • ALTIN 2995.421
  • ...

Kur`an-ı Kerim`de geçen peygamber kıssalarında, mücadele tarihlerinde ve Peygamberimizin siyerinde bunu net bir şekilde görmekteyiz. Helak olan kavimlerin hiçbiri zayıf, güçsüz değillerdi, aksine maddi olarak zenginlik, güç ve imkânın zirve noktasındaydılar.

Peygamberimizin Mekke`den Medine`ye hicretinden önceki durumuna bakarsak şu tabloyu görürüz.

Müslümanların önemli bir kesimi baskı ve işkencelerden kurtulmak için Habeşistan`a hicret etmek zorunda kalmışlar. Aralarında Mekke`nin en nüfuzlu ailelerinden Hz. Osman, Cafer bin Ebu Talib dâhil.

Davanın lideri, peygamberi Hz. Muhammed (as) müşriklerin suikastinden Allah`ın yardımıyla kıl payı kurtulmuş, gizli bir şekilde Mekke`yi terk etmek zorunda kalmıştır. Ki Resulullah (as) Mekke`den çıkarken söylediği sözler bu ayrılışın ne kadar zor olduğunu ifade ediyor. “Vallahi biliyorum ki, sen hiç şüphesiz, Allah`ın yarattığı yerlerin hayırlısı ve Allah`a en sevgili olansın. Eğer senin halkın beni senden çıkarmamış olsalardı, çıkmazdım” diyerek üzüntüsünü dile getirmiştir.

Peygamberimizden önce Müslümanların hepsi, inançlarını gizleyen ve ailelerinin elinde bağlı olanlar dışında, gizli bir şekilde Mekke`yi terk ederek Medine`ye hicret etmişlerdir.

Siyeri okumamış ve bihaber olan birisine “Müslümanlar fazla değil, bir sene sonra Bedir`de elebaşlarının da içinde olduğu 72 tane müşriki öldürerek büyük bir zafer kazanacak” denilse acaba nasıl karşılar, buna inanır mı? Hepimiz biliyoruz ki bu durum aynen gerçekleşmiştir.

Günümüze gelirsek…

Fazla değil, beş ay öncesine kadar İslam ülkelerinde bu değişimi hiç kimse tahmin edememişti. Mısır`da Hüsnü Mübarek rejiminin devrileceğini, üç oğluyla birlikte cezaevine konulacağını, Gazze`ye uygulanan insanlık dışı ambargonun kaldırılacağını söyleyenleri deli diye tabir ederdik. Ama geldiğimiz süreçte bunların hepsi gerçekleşti.

Hepimiz hatırlıyoruz ki Gazze`deki ‘Furkan Savaşı` ve akabinde gelişen durumlar karşısında Hüsnü denilen firavun, Refah Sınır Kapısı`nı bir türlü açmamıştı. Aksine ambargoyu olabildiğince katılaştırmıştı.

Her olay kendisinden öncekinin sonucu ve kendisinden sonra gelecek olayın sebebi konumundadır. Mısır, Tunus, Yemen`deki bu değişimin diğer İslam ülkelerini ve dünya genelini etkilememesi düşünülemez. Bu değişim rüzgârı Suriye`yi sarsmaktadır. En çok konuşulan ve endişelerin nedeni olarak, Suriye`nin denge unsuru olduğu, Hamas, Hizbullah ve İran ile olan ilişkileri, Beşar Esad sonrası durumu.

Beşar Esad, zalim bir babanın, zalim evladıdır. Babası onbinlerce Müslüman`ı acımasız bir şekilde katletti. Hali hazırda halka karşı göstermiş olduğu tavırlarla babasının oğlu olduğunu ispatladı. Hamas`ı, Hizbullah`ı desteklemesi yaptığı zulmü meşrulaştırmaz.

Elbette ki her güç gibi Amerika ve siyonistler bu değişimi lehlerine çevirmek için çaba göstermekte, şeytani hile ve oyunlarını devreye sokmaktadır. Ama ümitvarız ki, Beşar sonrası yönetime kim ve hangi güç gelirse gelsin; siyonistlere karşı duracaktır.

Suriye halkı Müslüman`dır, Golan tepeleri gibi verimli ve stratejik toprakları siyonistlerin işgali altındadır. Arap-israil savaşında ve sonraki hava bombardımanlarında binlerce insanı katledilen bir Suriye, siyonistlere teslim olmayacaktır. Bu halk, Fransızlara, İngilizlere karşı mücadele ederek topraklarından kovmuş bir halktır. Halkta siyonizm ve Amerika`ya karşı köklü bir düşmanlık ve nefret vardır. Şu an Libya`da NATO ve Amerika`dan Kaddafi`nin vurulmasını isteyen, kendilerini korumak için çağıran hiçbir Libyalının Amerika`yı sevmediğinden emin olabiliriz. Çünkü zalimler sevilmezler, hele hele mazlumlar tarafından…

Bizler, Allah`a olan umudumuzu hiç bir zaman kaybetmiyoruz. Elbette ki bu umut, bizi tembelliğe, nemelazımlığa, sorumluluklarımızı yerine getirmemeye sevk etmemeli aksine azim ve sa`yimizi arttırabilmelidir.