• DOLAR 34.592
  • EURO 36.278
  • ALTIN 2968.689
  • ...

 

Vaktiyle bir derviş berbere gider.

- Vur usturayı berber efendi, der.

Berber, dervişin saçlarını kazımaya başlar. Tam bir tarafı bitirip usturayı diğer yana vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:

- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır.

'Dövene elsiz, sövene dilsiz' olan, halktan gelen her şeyin Hak'tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder dervişle. Kabak aşağı, kabak yukarı!

Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz bir kaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı, başı taşlara vura vura can verir. Berber dervişe bakar, sorar:

- Bu ceza biraz ağır olmadı mı, Derviş Efendi?

Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir:

- Vallahi ona gücenmedim. Hakkımı da helal etmiştim. Ama kabağın da bir sahibi var. Onun gücüne gitmiş demek ki…

İnsanlık ve ülke olarak olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Dünyada ve ülkemizde birinci, ikinci, üçüncü ve tek gündem maddesi Corona denilen virüstür.

‘Corona, nereye geldi, nereye ulaştı, kaç kişiye bulaştı, dakika dakika ölüm sayısı kaç, ne tür tedbirler alıyoruz, ek olarak ne tür tedbirler alabiliriz…’ şeklinde uzayan ve tekrarlanan sorular.

Tarihte belki ilk defa Kâbe bu kadar uzun süre ziyaretçilere kapatıldı. Lokal bölgeler dışında bütün dünyada Cuma namazı kılınmadı. Camiler cemaatsiz, cemaatler camisiz kaldı. İnsanlar, ölüm anında sevdiklerinin yanında bulunamıyor, son anlarını göremiyor ancak telefondan görüntülü bir şekilde birbirleriyle veda edebiliyorlar. Yakınlarının ve sevdiklerinin cenaze namazını kılamaz, taziyesini yapamaz hale gelmiş. Ülkeler savaş hallerinde dahi uygulamaya koymadıkları tedbirleri yürürlüğe koymak zorunda kalıyorlar. Bütün insanlık haklı olarak korkuyor, endişe duyuyor, tedbir üstüne tedbir alıyor.

İlerleyen süreçte bu durumun ekonomik, psikolojik ve siyasi sonuçları kendini daha iyi hissettirecektir elbet.

Bütün bu zor şartlar altında şu unutulmamalı, bu dünyanın, kâinatın, evrenin bir sahibi bir maliki var. Yukardaki ibretlik hikâyeyi alıntılamamın sebebi de budur. Bir kulu tarafından başka bir kuluna yapılan haksızlığı gören ve anında müdahale eden Rabbimiz aynı zamanda bu evrenin de sahibidir, malikidir. Yerlerin ve göklerin yaratıcısıdır. Eksiklik ve noksanlıktan münezzehtir. Kullarına karşı çok merhametli ve şefkatlidir. Bir şeyin dilmesini isterse ‘ona ol der ve o da oluverir’ bu kadar. Bir ‘kabağını’ dahi sahipsiz bırakmayan bu malik, bu koca evreni, kâinatı hiç sahipsiz bırakır mı, bu evreni birkaç beyinsizin insafına terk eder mi? Asla…

Elbet bu dünya ceza ve mükâfat diyarı değil, imtihan diyarıdır. Başımıza gelenler velev ki imtihan, velev ki yaptığımız günah ve cürümlerden dolayı bir uyarı ve ceza, velev ki hikmetini kavrayamadığımız başka nedenlerden olsun. Bize düşen, esbaplara sarılmak, Sırat-ı Müstakim üzere dosdoğru yürümek, elimizden gelen maddi ve manevi bütün tedbirleri almak, Rahman ve Rahim olan Allaha sığınmak ve tevekkül etmektir. Başka çalacağımız kapı ve merci yoktur. Bu mübarek gün ve gecelerde bu kapıyı aşındıralım.

Camilerimizin kapalı, Mescid-i Aksa’nın işgal altında olduğu bir Mirac Kandili’ni idrak ediyoruz. Çekilen sıkıntı ve meşakkatler ümmetin birliğine, başta Kudüs olmak üzere bütün ümmet coğrafyasının özgür olmasına vesile olması temennisiyle…