İslam İşbirliği Teşkilatı’nın olması mı olmaması mı?
İslam İşbirliği Teşkilatı,(İİT) ismini hepimiz duymuşuzdur. İslam ülkelerini çatısı altında toplayan teşkilat. Bir hafta önce 25 Kasım’da 50. kuruluş yıldönümü Cidde’de kutlandı. Teşkilatın öyle birkaç üyesi yok. 57 üye ülke, 5 ülke ise gözlemci statüsünde. BM’den sonra dünyada en çok sayıda ülkeyi bünyesinde barındıran 2. Büyük kurum.
Üye ülkeler kendilerine yer bulamamış, hiçbir kurumun kabul etmediği zayıf, güçsüz, küçük ülkeler değil. Genç ve üretken yaklaşık 2 milyarlık bir nüfusa sahip. Geçmişte büyük imparatorluklar kurmuş, kadim devlet geleneğine sahip Türkiye, İran, Mısır, Irak, Suudi Arabistan, Malezya, Pakistan gibi güçlü ve zengin ülkeler var. Kurumun toplam GSYH’si 6.51 trilyon dolar.
Yeraltı her türlü maden, petrol, kömür, bor ve yer üstü su kaynaklarından bolca nasipleniyorlar. dünyanın en önemli geçiş yollarını içerisinde barındıran en stratejik coğrafyaya sahipler.
Bütün semavi dinlerin ve kadim medeniyetlerin beşiği olan topraklarda binlerce yıldır yaşıyorlar. Din, hikmet, ilim ve irfan bu topraklardan bütün dünyaya yayılmış.
Bu kurum, sırf bir araya gelmek, çay içmek, muhabbet etmek için kurulmuş bir lokal ya da çayevi değil. Aksine ulvi amaç ve hedefleri olan, şartların zorlamasıyla bir araya gelinerek kurulmuş.
Müslümanların üçüncü mukaddes mabedi olan ve siyonist işgalci rejimin işgali altındaki Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa 21 Ağustos 1969 tarihinde Siyonistler tarafından kundaklanarak yakıldı. Bu olay bütün ümmet coğrafyasında infiale sebep oldu. Müslümanlar ayağa kalktı. Bu gelişmeler üzerine 22–25 Eylül 1969 tarihlerinde Rabat’ta ilk kez İslam Zirve Konferansı toplandı ve orada alınan kararla İslam Konferansı Örgütü olarak kuruldu. Teşkilatın ismi, 28-30 Haziran 2011 tarihlerinde Astana’da düzenlenen 38. Dışişleri Bakanları Konseyi (DBK) Toplantısı’nda İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) olarak değiştirildi.
Amacını, ‘Üye Devletler arasında işbirliği ve dayanışmayı güçlendirmek, İslam Dünyasının hak ve çıkarlarını korumak’ olarak tanımlayan kurum; oluşturulan Sekretaryanın, Kudüs’ün kurtarılmasına kadar Cidde'de faaliyet göstermesine karar vermiştir.
İşte bu devasa gücün kuruluşunun üzerinden yarım asır, yanı 50 yıl geçti. Bu kadar uzun süreye ve devasa gücüne rağmen amaçlarına ulaşmadı, ulaşamadı. Kudüs halen işgal altında. Mescid-i Aksa, adım adım yıkım ve işgale doğru gidiyor. Siyonist işgal altındaki toprakları özgürlüğüne kavuşturma bir yana, yeni topraklar işgal edildi. Ümmet coğrafyasının birçok yeri Filistin’e çevrildi. Suriye, Keşmir, Arakan, Yemen, Libya…
Üzerine düşenleri yerine getirmemesinden dolayı haklı olarak hep eleştirildi ve eleştirilmeye devam edecek. Olsun mu olmasın mı? Olması mı yoksa olmaması mı Müslümanların faydasına, yararına… Ümmetin maslahatını mı yoksa düşmanların maslahatını mı gözeterek karar ve tavır alıyor?
Ne zaman Müslümanların birlik ve beraberliğinden, bir araya gelmesinden söz edilse, ‘İşte İslam İşbirliği Teşkilatı var ya, daha ne istiyorsunuz’ diye cevap veriliyor.
Bu durumda önümüzde iki tane seçenek var.
Birincisi: Ya var olan kurum feshedilip yerine yeni bir kurum kurulacak. Ki kurulacak yeni kurum da yine aynı ülkelerle kurulacak. Bu da zaman ve emek kaybından başka değişen bir şey olmayacak
İkincisi: Var olan birlik ile yola devam edilsin. Görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi için Müslüman halklar hep birlikte kendi ülke yöneticilerine ve teşkilatlarına baskı yapsın. Öyle olmalı ki İİT’nin toplanması, bir araya gelmesi, aldığı kararlar, mazlumlara umut olsun, zalimlerin yüreğine korku salsın. Sürüklenen değil sürükleyen, ekonomik, siyasi ve askeri alanda dünyaya yön ve nizam veren bir birliktelik ve liderliğe dönüşsün.