• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.89
  • ...

Türk-Amerikan ilişkileri tarihinin en zor ve sıkıntılı dönemini yaşıyor. F-35 krizi, S-400 krizi, PYD-Suriye politikası, bütün diplomasi ve uluslararası kural ve teammülleri ayaklar altına alan Trump’ın Erdoğan’a gönderdiği Mektup, 15 Temmuz Askeri Darbe girişimiyle derinleşen Fetö krizi… bölgesel ve dünya genelindeki sorun ve problemlere bakış açısında farklılıklar ve buna bağlı çıkar çatışması.

Bu kriz ve karşılıklı güvensizlik ortamında Trump’ın daveti üzerine Erdoğan’ın ABD’ye yapacağı ziyaret ve Beyaz Saray’da yapılması planlanan görüşmenin olup olmayacağı uzun süre netleşmedi. Ziyaretin olması mı olmaması mı daha iyi tartışmaları yapıldı. En son verilen kararla ziyaretin ve görüşmenin yapılması kararı alındı.

Planlandığı gibi görüşme 13 Kasım’da Beyaz Saray’da gerçekleşti ama yankıları ve tartışmalar sona ermedi.

Ziyaretten sonra gerek Türkiye gerekse dünya genelindeki basın organlarında bu ziyaretin sonuçları ve kazananın kim olduğu tartışıldı. Daha önceleri bu tartışmanın yapılması bile abes ve gereksizdi. Kazanan zaten belliydi. Bu tartışma ve polemiğin olması bile Türkiye’nin eski Türkiye, ABD’in eski ABD olmadığını göstermektedir.

Bir ülkenin dışarda çok etkin bir aktör olması, bağımsız bir dış politika yürütebilmesi belirli faktörlere bağlıdır.  Coğrafya, nüfus, ekonomik ve askeri güç, teknolojik gelişme düzeyi, sahip olmuş olduğu yer altı ve yerüstü kaynakları, liderin bilgi, cesaret ve donanımı gibi… İçerde güçlü olmayan, iç sorun ve problemlerini çözemeyen bir ülke dışarda güçlü olamaz, cazibe merkezi olamaz.

Türkiye ve Türkiye ölçeğinde olan ülkeler güçlendikçe, kendi ayakları üzerinde durabildikçe dışardaki prangalardan kurtulur, bu prangalardan kurtuldukça da bağımsız politikalar üretirler. Tabi bu emperyalist ülkelerin hoşuna gitmez. Baskı, tehdit ve şantajlarını olabildiğince artırırlar.

Türkiye ortağı olduğu ve parasını ödediği halde f-35 uçaklarını alamıyor. Parasıyla alamadığı Patriot füzelerin yerine milyarlarca dolar ödeyerek satın aldığı S-400’lerin aktif hale getirilmeyip hangarda çürütmesi isteniyor. Her şeye rağmen PYD’ye her türlü destek verilmeye devam ediliyor. Düşman ülkelere uygulanan CATSA yaptırımlarının uygulanması için ABD Senato ve Kongresinde hararetli tartışmalar gerçekleşiyor, önergeler hazırlanıyor.

Bu şartlar altında gerçekleşen Erdoğan-Trump görüşmesinden çok şey beklemek doğru olmaz. Liderlerin görüşmesinden önce bürokratlardan oluşan alt komisyonlar var olan krizleri masaya yatırır, müzakereleri yapar, sorun ve problemleri çözer, işi bitirirler. Liderler işe son noktayı koymak için bir araya gelirler. Bu görüşmede de tarafların daha önce dile getirdikleri tezlerin konuşulmasının dışında somut adımlar atılmadı.  Var olan krizlerin hiçbiri çözüme kavuşmadı.  Bundan sonra da kısa vadede çözüme kavuşması beklenmemeli.

Kim kârlı ve kazançlı çıktı, sorusuna cevap vermek elbet kolay değil. Kârlı olmanın kıstas ve ölçüsü nedir, neyi baz alacağız?

Bütün bunlarla birlikte Türkiye’nin ABD karşısında dik durması, bağımsız adım atması, kısa vadede gerçekleşmese de bağımsızlığa götürecek söz ve fiiller kıymetlidir, değerlidir. Bunu kim yaparsa yapsın desteklenmelidir. Bununla birlikte Türkiye’yi ABD ya da diğer emperyalistlere bağımlı kılacak, uydu ülke haline getirecek ve bunu devam ettirecek politika ve anlaşmalardan kaçınılmalıdır.   Esas kazanç budur.