• DOLAR 34.388
  • EURO 36.852
  • ALTIN 2968.442
  • ...

Savaş ve çatışmalar istenilmeyen ve arzulanmayan durumlardır. Problem ve krizlerde bütün yollar denenir.. Daha büyük zarar ve faciaları defetmenin başka yolu kalmamışsa çatışma yoluna başvurulur.  Günümüzdeki savaşlarda yaş ile kuru birlikte yanar, sivil, kadın ve çocuklar ölür, yüzbinler, milyonlar evlerini yurtlarını bırakarak mülteci durumuna düşerler.

Normal şartlarda bütün ülkeler kendi topraklarında bir savaş olmasını istemezler. Çatışma ve savaşları olabildiğince ülkelerinin dışına taşırlar. Amaç, kendi ülkelerinin savaş meydanı olmasını önlemek, şehir ve yerleşim birimlerinin zarar görmesini engellemektir.

İkinci Dünya Savaşında Batı Dünyası savaşın yıkım ve acımasızlığını çok acı bir şekilde yaşadılar. 2. Dünya savaşında asker-sivil yaklaşık 70 milyon insan hayatını kaybetti. Birçok Avrupa başkentinden geriye birer enkaz kaldı. Ülkeleri yeniden inşa edecek iş gücü, sanayide çalışacak işçi kalmadı. Kadınlar, kilisenin erkeklere ikinci eş alma hakkını vermesi için meydanlarda yürüyüş ve protestolar düzenledi. Hastalık, açlık, salgınlar Avrupa’yı kırıp geçirdi.

Batı, sorun ve problemlerini savaşla çözmenin çok pahalıya mal olduğunu gördü. Savaş ve çatışmayı bir kenara bırakılarak akıl ve mantık devreye sokuldu. Sorunları masada çözme yoluna gidildi. Ki 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı topraklarında ciddi manada bir çatışma ve savaş yaşanmadı. Çatışma ve savaşların bir daha yaşanmaması için AB, NATO ve diğer pakt ve ittifakları kurdular. Ortak aklın ürünü olan Kopenhag kriterleri, Cenevre Savaş Sözleşmesi gibi değerler ortaya kondu.

Biz Müslümanlar ise yaşadığımız birçok tecrübe, ilahi emirlere rağmen sorun ve problemlerimizi çözmekte şiddet ve çatışmaları başvurulacak ilk yol olarak benimsiyor. Bundan daha vahimi ise düşmanlara karşı müzakere, sulh, diplomasiyi ön palana çıkarırken kendi aramızda şiddet ve çatışmayı önceliyoruz. Düşmanlarımızın aramıza atmış olduğu milliyetçilik, ulusalcılık, mezhepçilik ve diğer fitne tohumlarıyla ha bire savaşıyoruz. İslam’ın öğretilerinden uzaklaşmamız, kardeşlik ve ümmet olma şuurunun yok denecek duruma gelmesiyle coğrafyamızın her tarafında kan akıyor. Savaşta dahi başvurulmaması gereken yollara başvuruluyor.

İşe Yemen, işte Irak, işte Suriye, işte Libya, işte Afganistan…

Her gün ölen çocuk ve kadınların fotoğraf ve görüntüleri gazete ve televizyon manşetlerini kaplıyor.

Bu fotoğraf ve görüntülere PYD’nin Suruç, Ceylanpınar, Akçakale ve Nusaybin’e hedef gözetmeksizin attığı top ve roketlerin ardından şahit oluyoruz. Bu saldırılar sonucu vefat edenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Bir halkın huzur ve mutluluğu için mücadele eden bir güç, halkın inancıyla, gelenek ve görenekleriyle savaşmaz, şehir ve yerleşim birimlerini vekâlet savaşları için kullandırtmaz. Halkının gençlerini emperyalistlere kara gücü haline getirenlerin efendileri karşısında kayıplarının sayısıyla kendini tanımlaması ne acı bir şey!

Ümmet coğrafyasındaki kaos, çatışma ve savaşların sona ermesinin yolu, emperyalistleri, üsleri ve taşeronlarının bölgemizden sökülüp atılması,  ümmet bilinç ve şuurunun canlandırılması, sorun ve problemlerimizi adalet ve hakkaniyet çerçevesinde kendi aramızda çözüme kavuşturmaktan başka yol yoktur. Irkçı ve adaletten yoksun yaklaşımların yeni çatışma süreçlerine zemin hazırladığı, emperyalistlere alan açtığı unutulmamalıdır.