• DOLAR 34.388
  • EURO 36.852
  • ALTIN 2968.442
  • ...

Trump’ın gelişiyle dünya her gün yeni çatışma ve olası savaş senaryolarını konuşmaya başladı. Trump’ı başkan seçtiren güçler, dış politikada makas değiştirdiler. İstediğini yumuşak güçle elde etmeye çalışan bir politika yerine, agresif ve saldırgan bir dış politikaya geçildi.

Her alanda gelişen ve büyüyen, ekonomik ve askeri gücü küçümsenmeyecek Çin’e karşı yürütülen denge politikasının yerini tehdit ve şantaj dili aldı.

Büyük uğraş ve emeklerle İran ve 5+1 üyeleriyle imzalanan Nükleer Antlaşmadan tek taraflı çekildi. İran’a yönelik var olan ekonomik ambargolara yeni ambargolar yürürlüğe kondu. İran’ın resmi kurumu olan Devrim Muhafızları, terör örgütü kapsamına alındı.

Arap Krallar ve yönetimlerine perde arkasında söylenen aşağılayıcı ifadeler basın önünde, twitter hesabından dile getirilmeye başlandı. Müttefik olan Avrupa ve Türkiye ile müttefiklik ruhuna aykırı söylem ve eylemler içerisine girildi.

Ne olursa olsun sonuçta uluslararası diplomasimin kendine göre bir dili olur. Tehdit, şantaj ve savaşın, emperyalist olmanın da bir usul ve kaidesi olurdu. Trump, bunları hepsini sildi. Bir gün önce söylediğini sonraki gün tam zıddını yaptı.  Beyaz Saray, Pentagon, CIA, Dışişleri âdete farklı ülkelerin kurumlarıymış gibi hareket etmeye başladı.   Bu tezat ve sıkıntıyı bir AB yetkilisi şöyle dile getirmişti. ‘Daha önce Amerika politikasını öğrenmek istediğimizde nereyi arayacağımız belliydi. Şimdi kimi ve nereyi arayacağımızı bilemiyoruz…’

Normal şatlarda kurumsallaşmış, devlet geleneği olan ülkelerde orta ve uzun vadede neler yapılacağı, hangi politikaların takip edileceği bellidir. Politikalarda ani değişiklikler kolay kolay olmaz. Devlet geleneği ve köklü politikalara sahip olmayan ülkelerde -ki geneli diktatörlükle yönetilen ülkelerdir- yarın ne olacağını kestirmek güçtür.

Amerika da hali hazırdaki politikasıyla bu durumdadır. F-35 projesinin her aşamasında ortak ve müşterisi olan Türkiye’nin parası ödenmiş uçaklarına eşkıya usulüyle el koyuyor. Satmadığı silahları, başkasından alamazsın diye tehditler savuruyor, neredeyse savaş ilan edecek.

Trump, bütün dengesizliğine rağmen şu ana kadar bir ülkeye karşı savaş kararı almadı. İran’a karşı sert tehditler sarf etse de sıcak bir çatışmayı başlatmaktan çekiniyor. Son günlerde Umman ve Basra Körfezlerinde alışık olmadığımız olaylar gelişiyor. Körfezde seyreden gemilerde ayda yılda bir dahi gerçekleşmeyen patlamalar artarda gerçekleşmeye başladı.

12 Mayıs’ta BAE'nin doğu sahilinde yer alan Fuceyra Limanı yakınlarında Suudi Arabistan, BAE ve Norveç'e ait dört ticari kargo gemisi saldırıya uğradı. Bir ay sonra iki tanker Umman Körfezinde saldırıya uğradı.

Amerika, İran’ı suçlarken İran, saldırı ve patlamaların ortaya çıkması için ortak soruşturma önerdi. Şu ana kadar patlamalarla ilgili bir soruşturmanın yapıldığıyla ilgili bir açıklama yapılmadı. Amerika, gerek uydu, gerek deniz ve havadan bölgeyi adım adım izliyor. İddia edildiği gibi saldırı olmuşsa bunu ortaya çıkarması zor değil. Son patlamaların olduğu gemiler İngiltere’ye ait ve Japonya’ya yük taşıyorlardı. Patlamanın olduğu saatte 40 yıl aradan sonra İran’ı ziyaret eden Japonya Başbakan Abe Şinzo ile İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'in görüşme yaptığı sırada gerçekleşti.

Bütün bu gelişmeler birilerinin ortayı karıştırdığını gösteriyor. Düzmece belgelerle dünya kamuoyu Irak’ın kimyasal silahlara sahip olduğuna ikna ederek işgalin gerekçesini hazırlayan güçler ile bu gemi patlamalarını yapanlar aynı güçlerdir. Bu patlamalarla İran’a boyun eğdirmek, olası bir saldırının alt yapısı hazırlanmaktadır.

Ama şunu unutuyorlar, ne dünya eski dünyadır, ne de Amerika eski Amerika’dır…