Bütün bunlar bir rahip için mi?
FETÖ-PKK ile bağlantısı ve casusluk faaliyetleri dolayısıyla 2016`da tutuklanan Hristiyan Papaz Andrew Craig Brunson, Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrini belirlemekte.
Eski, stratejik müttefik ve çok yönlü ilişkilere sahip olan Türk-Amerikan ilişkileri nasıl olur da bir rahibin kaderine bağlanabilir?
Sebebi, Brunson`un bir Amerikan vatandaşı olması mı?
Hristiyan bir rahip olması mı?
Brunson`un bilinenin dışında farklı misyon ve görevde olması mı?
Yoksa Brunson`un şahsında Türkiye`yi hizaya getirme çalışmaları mı?
Amerikan Başkanı Trump ve üst düzey yetkililerinin Brunson`la bu kadar alakadar olması, üst düzey görüşmelerde gündemin değişmez bir maddesi olması, en son Trump ve yardımcısının nezaket ve diplomatik teamülleri bir kenara bırakarak Türkiye`yi tehdit etmeleri; Brunson`un konum ve önemiyle birlikte Brunson`un Türkiye`yi hizaya getirmenin bir sembolü haline getirildiği görülmektedir.
Tarihte birçok ajan ve casusun önem ve konumu yıllar sonra ortaya çıkarken, kimisi de gizli kalmaya devam etmiştir.
Türk-Amerikan ilişkileri tarihte birçok kriz yaşamıştır.
Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:
- Kıbrıs Harekâtı öncesi 1964`de Amerika`nın 36. Başkanı Lyndon B. Johnson`un tehditler içeren mektubu. Kıbrıs harekâtı ile birlikte Amerikan silah ambargosu, misilleme olarak İncirlik başta olmak üzere tüm Amerikan üslerinin kapatılması.
- 1971`de haşhaş üretimini tamamen yasaklayan Türkiye`nin üç yıl sonra bu yasağı kaldırması.
- 2 Ekim 1992`de NATO tatbikatı esnasında Saratoga adlı Amerikan gemisinden atılan iki torpidonun Türk savaş gemisi Muavenet`e isabet etmesi. Gemi kaptanı ile birlikte 5 asker hayatını kaybederken 22`sinin de yaralanması.
- Irak`ın işgali için Amerikan asker ve ekipmanlarının Türkiye`den geçişini öngören 1 Mart Tezkeresi`nin 25 Şubat 2004`de TBMM`de ret edilmesi.
- 1 Mart Tezkeresi`nden 3 ay sonra 4 Temmuz 2004`de Irak Kürdistanı`nın Süleymaniye kentinde bulanan Türk Özel Kuvvetleri`ne bağlı 11 askerin Amerikan askerleri tarafından başlarına çuval geçirilerek derdest edilmeleri ve Bağdat`a götürülmesi.
- Türkiye`ye gözdağı vermek amacıyla 2016`da Halkbank Genel Müdür yardımcısı, Mehmat Hakan Atilla`nın Amerika`da tutuklanarak 32 ay cezaya çarptırılması.
- Ekim 2017`de FETÖ üyesi olma suçlamasıyla ABD İstanbul Başkonsolosu çalışanı Türkiye vatandaşı Mehmet Topuz`un tutuklanması, buna mukabil Washington'ın Türkiye'den vize başvurularını askıya alması, Ankara`nın da aynı oranda misillemede bulunması.
- Suriye iç savaşıyla birlikte PKK-PYD`ye Amerikan askeri desteği, ilişkilerde büyük bunalım ve güvensizlik oluşması, Türkiye`ye karşı üstü örtülü ambargoların devreye girmesi.
- 15 Temmuz 2016 FETÖ askeri darbe girişimi ve beraberinde getirdiği sonuçlar.
Bütün bunlara eklenecek çok kriz vardır. Ama Amerika`nın Türkiye`yi yıllardır kendi çiftliği gibi görmesi, Türkiye`nin buna karşı çıkacak güç ve kuvvetten yoksun olması birçok olayı kriz aşamasına getirmemiş, kamuoyu varlığından bile haberdar olamamıştır.
Günümüzdeki krizler eskilerine oranla düzenli ve sürekli gelişen bir trenddedir. Türkiye tarafında ciddi güven bunalımı ve Amerika`ya karşı bir düşmanlık gelişmektedir. Tüm kurumlarda Amerika`sız nasıl yola devam edebiliriz, sorusuna cevaplar aranmaktadır. Bu da Türkiye halkları ve mazlumlar açısından sevindiricidir.
Amerikan çağımızın en büyük emperyalistidir. Politika ve uygulamalarında vicdan, insanlık, vefa, birlikte paylaşım ve acımaya asla yer yoktur. Bu, Trump`dan önce de böyleydi, sonra da böyle olacaktır. Trump, sadece perde arkasında konuşulanları, sinelerde gizlenenleri açığa vurmaktadır.
Türkiye dâhil bütün İslam ülkeleri ve dünya mazlumları Amerika ve onun gibi emperyalistlere karşı birleşmeli, hak ve adalet üzere bir dünya düzeninin inşası için çalışmalıdır.