Özgürlük, Direnişlerle Gelir Yusufi Mahzenlere
Şehit ve zindan ehli; adanmışlığın, fedakârlığın ve ihlâsın zirve noktasıdır. Şehid, maddi değerler açısından en değerli olan hayatını kendi davası için feda ederken; zindan ehli de, karanlık ve soğuk mahzenlerde zalimin zulmüne inat, teslim olmayarak mücadelesine devam eder ve davasına kan pompalar. Şehadet, zalimin zulmünden, dünyanın sıkıntı ve meşakkatlerinden kurtuluş iken zindan ise tam tersi sıkıntı ve meşakkatlerin başlangıç noktasıdır, bir diriler kabridir. Şehadeti göze alan nice yiğitler, zindan imtihanında zorlanmakta, bocalamakta, yerine göre imtihanı kaybedebilmektedir.
Şehit ve zindan ehlinin birbirine olan yakınlık ve ünsiyetini bir âlim şöyle ifade etmiştir. ‘Şehid ve zindan ehli, bir elmanın iki yarısı gibidir. Aynı tadı, aynı kokuyu ve aynı rengi taşırlar…`
İşgalci israil zindanlarında kadın, çocuk ve yaşlısına varana kadar binlerce Filistinli esir kalmaktadır. Bunlar siyonistlerin keyfine göre her türlü haktan mahrum bir şekilde yıllarca zindanda tutulabilmekte, uluslararası anlaşma ve hukuktan kaynaklanan tüm hakları rafa kaldırılabilmektedir. Filistin halkına yapılan zulüm ve işgali yıllardır görmeyenler, siyonist zindanlarındaki zulüm ve insanlık onuruyla bağdaşmayan uygulamaları ve Filistinli esirlerinin haykırışlarını da görmediler ve duymadılar… Uluslar arası kuruluşlar ve dünya kamuoyu vicdanına yapılan tüm çağrı ve uyarılara rağmen bu zulüm ne kesildi ne de siyonistlere bir çift söz söyleyen oldu.
İzzet ve onurları için işgal ve zulmü kabul etmeyerek zindanlarda bedenleri çürüyen bu insanların elleri kolları bağlı kalmaları beklenemezdi ve öyle de oldu. Çünkü bu esirler; siyonistlere karşı bütün imkânsızlıklara rağmen izzetlice direnen, kendi bedenlerini silah olarak kullanan, istişhadi eylem yaparak işgale set olan şehidlerin arkadaşları, kardeşleri, çocukları, babaları, yerine göre önder ve öğretmenleri idi. Onlar da selefleri ve kardeşleri gibi kendi bedenlerini ortaya koyarak direnmeye ve zalimi dize getirmeye azmettiler.
Zindan ehlinin direnişi, sabrı ve azimleri siyonistleri ürküttü. Ürken, sadece siyonistler değildir elbet. Karanlık ve soğuk mahzenlerdeki zincir şakırtılarının sesi sadece günümüz siyonistlerini değil, tarih boyunca saray debdebelerinin de korkulu rüyası olmuş, buralardan neşvu nema bulan direniş ve Yusufi medreselerden icazet alarak çıkan önderler; zalimlerin zulüm saraylarını yerle bir ederek tüm planlarını altüst etmiştir…
17 Nisan`dan itibaren 28 gündür açlık grevinde olan yaklaşık 1600 Filistinlinin direnişi, meyvesini verdi ve siyonistler, esirlerin isteklerini kabul etmek zorunda kaldı. Yıllardır işgal ve ambargo altında acı çeken Filistin toprakları, sevindirici bu haber karşısında bir anda bayram havasına döndü. Acı ve kederli bekleyiş bir anda sevince döndü. Normal şartlarda esirleri dışarıdakiler kurtarır, sıkıntı ve sorunlarına çözüm getirirdi. Ki esirler sürekli bu çağrıyı tekrarladılar. “Özgürlüğümüz için siyonist askerlerini kaçırın.” Ama bu sefer zindan ehli; direnişiyle ve sabrıyla dışarıya bayram havası yaşattı. Tüm insanlığa zalimin anlatıldığı kadar güçlü olmadığını, Allah`ın en büyük olduğunu, mazlumun direnişi karşısında hiçbir gücün duramayacağını göstermiş oldu.
İster dışarı içeriye umut olsun, ister dışarıdaki gelişmeler esirleri özgürlüğüne kavuştursun; tarih boyunca ve günümüzde değişmeyen tek etmen, direniştir. Zafere giden yol; güllerle, çiçeklerle bezenmemiştir. Zafere giden yol; -hoşumuza gitmese de- dikenlerle, bela ve musibetlerle bezenmiştir. Bu yolda sabreden, direnen zaferi göğüslemiştir.
Ne mutlu, zalime karşı her nerede olursa olsun direnenlere…