• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

13 Nisan akşamı İran kendisine yapılan saldırıya karşılık İsrail’e yönelik bir hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu saldırı, verdiği zayiat açısından yeterli olmasa da tarihi anlamda önemlidir.

Öncelikle ‘İsrail’e saldırı’ kelimelerinin telaffuzu dahi çok kıymetlidir. Zira yüzümüzü yere düşüren, kaldıramayacağımız bir vebal altında kendimizi hissettiğimiz ‘İsrail ile ticaret, İsrail ile ortaklık’ gibi sözlerden sonra ilaç gibi geldi. Kazanılan bir zafer olmasa da bazı şeylerin eskisi gibi olmayacağı mesajı verildi.

Hiçbir İslam ülkesi İsrail’in yıllardır yaptığı katliamlara, işlediği cürümlere kınamanın dışında bir müdahalede bulunmadı. En şiddetli, en vahşi saldırılarda bile sadece kınamanın dozu arttı. Bunun ötesinde açık/gizli destek verenler dahi oldu, oluyor.

Böyle bir tablo karşısında İran’ın İsrail’e saldırısına kurgu, tiyatro, danışıklı dövüş gibi yakıştırmalar ne kadar izanlıca ne kadar insaflıca tekrardan bakmak gerek.

Hep bir yerden düğmeye basmışçasına, koro halinde bu saldırı önemsizleştirilmeye, değersizleştirmeye çalışılıyor. Komünist, Sosyalist, Budist bir ülke İsrail'e saldırsaydı neredeyse daha fazla sevinip, gündem yapacak bir kesim ile karşı karşıya kaldık. Bu gerçekten acı bir durum.

Hadi diyelim ki bu saldırı bir tiyatro olsun. İyi rolü İran almıştır.

Rol al(a)mayanlar, kötü rol alanlar, seyirci kalanlar var. Asıl onlar konuşulmalı, tartışılmalıdır.

Her kim Gazze’nin yararına, İsrail ve Amerika'nın zararına bir şey yapıyorsa öncelikle ona ‘olumludur’ dememiz lazım. Sonrasında amaları, fakatları sıralayabiliriz. Eksikleri, yanlışları sonrasında konuşabiliriz.

Elbette kim yaparsa yapsın yaptıkları yanlışlara, yanlıştır demeliyiz. Yanlışa doğru diyecek halimiz yok.

Ama yapılan doğrulara da doğru dememiz gerekiyor.

Mesela Türkiye’nin terör devletiyle her türlü işbirliği ne kadar sıkıntılıysa

Ticaret ilişkisini kısmen kesmesi ve Hamas’ı ‘Kuva-i Milliye’ olarak ifade etmesi o kadar değerlidir.

Şunu hatırdan çıkarmayalım; hedef tahtamızda İsrail vardır, ABD vardır, İngiltere vardır. Bilumum küfür vardır. Öfkemiz onlaradır. Hedefimiz de düşmanımız da onlardır. Bunun yerine başkalarını koymak, onları düşman gibi görmek, göstermek ve tüm öfkeyi onlara harcamak ile bir sevap bekliyorsak yanılıyoruz. Belki bize sadece vebal vardır.

Duygusal tepki, beklenti ve taleplerimiz düşmanlarımızı sevindirmemeli.

Ümmeti bölen, ayrıştıran, sınıflandıran, etiketleyen her söz, paylaşım, yazı, görsel İsrail’in işine yarıyor.

Bu açıdan Gazze’nin farkını bu saldırıda daha da net gördük.

O gece İsrail’e yapılanan saldırıyı Gazze’nin dışında kutlayan, sevincini paylaşan başka millet oldu mu acaba?

Gazze İran'a muhtaç olduğu için değil; gerçekten ümmetin vahdeti için bunu yaptı. Yoksa zaten kendi mücadelesini tüm imkânsızlıklara tüm acılara rağmen veriyor.

Gazze turnusol kağıdı gibidir. Ne dediğine, nasıl tepki verdiğine bakmak lazım.

Gazze’yle beraber hem düşman oklarını hem dost elini net bir şekilde görebiliriz.

 

Unutmayalım! Biz, İsrail’i ve onun destekçilerini her türlü boykot edecektik.

Gazze’yi veya Gazze'ye destek olanları değil!

Gazze’yi boykot, gündemden düşürmek ile olur. Başka konuları Gazze’nin önüne koymakla olur.

Gazze'ye destek olanları boykot ise onları sadece eksik veya yanlışları üzerinden değerlendirmekle olur.

Toptancılık, önyargı, mezhepçilik, etnikçilik, ayrıştırmacılık saldırılarına karşı kalp ve zihin hava sahamızı kapatalım.

Ümmet, vahdet, uhuvvet, fütüvvet ve hikmetle yaklaşalım olaylara.