Satır arası gerçekler
İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında Mahmud Abbas, uluslararası siyaset ölçülerinde ‘bir ulusun devlet sayılabilmesi için nüfus, yönetim ve sınır gibi üç şartın olması gerektiğini` belirterek şöyle devam etmişti: “İsrail`in yönetimi var, nüfusu var; ama sınırları yok. Sınırları olmayan İsrail nasıl devlet olarak tanınır. İsrail`e buradan meydan okuyorum, bana sınırlarını göstersin.” Maalesef ne işgalci İsrail`den ne de başka bir ülkeden ses çıktı. Fakat dün öyle biri bu söylemi destekler mahiyette konuştu ki şaşırdım kaldım. Söyledikleri Meksika-ABD sınırıyla ilgili olsa da Trump şöyle dedi: “Sınırları olmayan ulus, ulus değildir”. Şaka gibi değil mi?
*
Hazır ABD`den bahsetmişken devam edelim: Suriye`de 13 askeri üssü varmış. YPG`yi tonlarca ve binlerce kamyonluk silahla donatmış. Bu meyanda kendisinden Türkiye`nin batının çizgisinden uzaklaştığına dair açıklamalar basında yer buluyor. Tahlil edersek: Türkiye, ABD`den parasıyla silah istedi, kongre vermedi. İnsansız hava araçları istedi, yine vermedi. Nükleer santral yapımında ilk görüşmeler ABD ile oldu, yine gelişme olmadı. (İşi Rusya üstlendi.) Peki YPG, parasıyla mı bunca silahı aldı. Elbette hayır. Eğer bu düşünceye göre Türkiye batı çizgisi siyasetinden koptuysa ABD bunun baş müsebbibidir. Ne demiş eskiler: “Kötü ev sahibi kiracıyı ev sahibi yapar”. Neden mi? Çünkü ABD`ye ihtiyaç duymayacak derecede “Savunma Sanayi”nde yüzde seksen bir ilerlemeyi onlar da görüyor. Yine şaka gibi değil mi?
*
Biliyorsunuz ki; bir açıklama yapıldığında ve sonrasında gelen tepkiler üzerine “yanlış anlaşıldım” diye geri adım atılmışsa bu, aslında ben bir doğruyu dile getirdim demenin farklı bir metodudur. Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı General H. R. McMaster Katar ve Türkiye`yi “terör”e destek veren ülkeler olarak basına açıkladı. Daha sonra basında yapılan açıklamalar McMaster`in bir tür yanlış anlaşıldığına dairdi. Ne demek bu şimdi biliyor musunuz? Dedik ya ‘aslında siz ne düşünürseniz düşünün biz hakkınızda böyle düşünüyoruz.` demenin yolu için reel politikada moda bu. Hedef, mesaj vermekti; adam bunu başardı. Tepkiler, Kudüs`ü BM`de veto etmek kadar değersiz…
*
Daha farklı bir konuya geçelim: CHP Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi`nin bilgi edinme yasası kapsamında Sağlık Bakanlığı`ndan bazı veriler basında paylaşıldı. Buna göre –ben de Bingöl`lüyüm ya- son 5 yılda 60 bin 850 kişi intihar girişiminde bulunmuş. Bu intiharların 16 bin 28`i ölümle sonuçlanmış. Türkiye geneli son 5 yıl içerisinde yaşanan ölümlü intihar sayıları nüfusa göre oranlandığında en çok intihar vakası yaşanan 5 ilimiz sırası ile Ardahan, Tunceli, Bingöl, Edirne ve Burdur`muş…” Yani Bingöl üçüncüymüş ne yazıkk ki! Acaba bu veriler 90`lı yıllarda nasıldı? Halkın inancına daha sadakat gösterdiği dönemlerde de böyle miydi? Sorular sorular… Çağdaş yaşam adına ileri teknolojinin ve televizyon kanallarının/evlilik programlarının sonuçlarını görüyoruz. Ahlakı bozma girişimlerine keşke ahlakı yayma girişimleriyle destek verilseydi. Sorumluluk devlette ve yerel yöneticilerden başkasında aranmamalıdır. Şimdi bu istatistikten Bingöllüler olarak nasıl kurtuluruz diye düşünelim:
a-Ha gayret deyip nüfus sayımızı artırarak
b-Sosyolojik tespitlerle bölgenin değerlerine uygun veriler ortaya dökerek
c-Halkın inanç yönünü destekleyecek programlar için girişimlerde bulunarak
d-Hepsi
*
Son olarak da milletvekillerinin/siyasilerin gerek mecliste gerek meydan veya televizyon ekranlarında; birbirlerine karşı söyledikleri küfür, hakaret, kötü davranış ve eylemleri olsun. Çocuklarımıza ve ailelerimize örneklikte gösterdiğiniz üstün gayeretten dolayı size “Üstün Hizmet Madalyası” vermek isterdik; ama ne yazık ki buna layık değilsiniz.
Ne demişti Demirel: “Bana Türkiye'nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz "iyidir" derim. İki kelimeyle anlatın derseniz "iyi değildir" derim.
Teessüflerimle beraber…