• DOLAR 34.593
  • EURO 36.282
  • ALTIN 3000.07
  • ...

Fertler arasında olduğu gibi zaman zaman siyasette de devletler arasında hoşnutsuzluklar olabilir. Tıpkı şu anda Türkiye ve ABD arasındaki kriz gibi. Elbette bu tavırlar uluslararası politikaların veya ulusal güvenlik adı altındaki çıkarların çatışması çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Bu meyanda ABD ile yaşanan siyasi kriz, birçok kimse tarafından farklı yaklaşımlarla değerlendirildi. Fakat bu konuda siyasetin, -hele hele uluslararası olunca- nokta kabul etmeyeceği aşikârdır. Nokta, ancak dönülmeyecek veya sonrasında karşılıklı ilişkilerin nihayete ermesi gibi ender durumlarda söz konusu olur. Peki, Türkiye ile ABD arasında böylesi bir durum var mı?

Bakalım: Gerek ekonomik gerekse siyasi açıdan her iki ülke de birbirine muhtaç. Öyleki yeri geldikçe her biri diğeri için “dost ve stratejik müttefiğimiz” diyor. Reel politika açısından ise bu ifade aslında birinin diğeri için detaya girmeden kibarca vaziyeti örtmenin adıdır. Hal böyle iken her iki tarafta birbirini idare edecek sözlerle bugüne bu konjonktürde geldi.  Demek ki köprüleri atacak düzeyde ne Erdoğan ne de Trump, yakın veya uzak zamanlı politik ilişkilere nokta koyacak tavırlar sergilemelerini beklemek gerçekçi olamazdı.

Peki, ne yapabildi o zaman? Herkes bu meseleyi konuştu. Aşikâr olan şey siyaset; iç ve dış politikalarda virgülle devam eder. Tıpkı bugüne dek gelindiği gibi. İkili görüşmeden anlaşılan şey iç siyasette politikacıların mesajları dış politikada aynı sertlik ve üslupla devam etmez. Çünkü konuşarak anlaşmanın yolunu açık tutmak, fertler için bir ihtiyaç olduğu kadar devletler arasında da bir ihtiyaçtır. Zira ulusal güvenlik çıkarları ve sıkıntıları için bu ziyaretin yapılması ve konunun tartışılması ipi germek olsa da koparmamaktır. Önden askeri ve siyasi yetkilileri yollamanın meseleye yaklaşım tarzında Sayın Erdoğan`ın  Nokta`ya yakın olması da baskın siyaset unsurudur. Ama ABD`in meseleyi basitleştirerek gündemden uzak tutması siyasetin virgülle devam edeceğinin ilanıydı. Her ne kadar siyasi ve askeri yetkililer daha önce Amerika`ya gitmiş olsalar da YPG`ye silah yardımının yetkililer ordayken, Erdoğan`ın da gitme arifesinde iken açıklanması pek siyasi bir taviz koparmayla eşdeğer görünmemişti. Zaten buna şahitlik ettik.

Peki, ne tür tavizler koparılmış olabilir diye düşünürsek, ABD almadan vermez mantığı akla geliyor. Mevcut şartlar açısından gergin ilişkilerin daha kalıcı çıkarlara karşılık, gizli kapılar arkasındaki şimdilik gün yüzüne yansımayan görüşmelerin sonuçları elbette olacaktır. Yakında siyasete bunun yansımaları olduğunda bağlantılar hemen kurulacak, durum böylece anlaşılacaktır.

Bir daha anlaşıldı ki ABD, YPG adını hiç anmadan “Demokratik Suriye Güçleri”ni muhatap aldığını dile getiriyor ve bundan hiç vazgeçmiyor. Kongreden çıkarılan silah yardımını da askıya almıyor. Gülen`i iade için istekli görünmüyor. Politikasında “dost ve stratejik müttefikimiz” diye Türkiye`yi idare ediyor. Övgüleri Suriyeli mültecileri kabul etmesi ve Avrupa`ya göçün önüne geçmesi konularına yoğunlaşıyor.  Buna karşılık silah envanterini kayıt altına almanın garantisi(!) ise Mümbiç ve Sincar adına verdiği sözler kadardır. Yani tutulmayan sözler... Velev ki böyle bir garanti olsa bile YPG, silahları imha oldular bahanesiyle vermez. İngilizler, 1947`de Filistin`i terk ederken İsrailli terör örgütlerinden olan IRGUN ve STERN`e tank ve ağır silahlarını bırakmadılar mı? ABD`nin de YPG`ye bu silahları bırakması bu meyanda önceden düşünülen ve planlanan bir projedir.  Çünkü petrol bölgesinin yeni uşağı, YPG`dir. Kullanılma miladı sıfır kilometre olup gönüllüdür. Bölgede ileriye yönelik uşak ruhlu bir özerklik ya da bağımsızlık, sırtını ABD`ye verirse, Barzani`nin baba-oğul olarak ABD`den çektiklerinden daha fazlasını çekecektir.

Zaten ABD'nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, Atlantic adlı bir dergiye bu meyanda konuşmuş.  ABD`nin/Trump`ın PYD ile işbirliği yapmasının hatalı olduğunu belirtmiş. Bu işin sonuçlarını şu sözlerle dile getirmiş: "En üzücü kısım ise Suriye Kürtleri de kendilerinden önceki pek çok Ortadoğulular gibi ABD'nin kendilerini düşmanlarına karşı koruyacağını düşünmesidir…”

Sahi YPG, yanılgıya düştüğünü ne zaman anlayacak? “Bir gece vakti ansızın…” mı?

 

Yazarın Diğer Yazıları