Fabrika ayarlarına geri dönmek
Takip edilemeyecek hızda bir döngü içerisinde yaşıyoruz. Teknolojik gelişmeler, değişim geçiren dünya, ahlaki çöküş ve hep hareket… 21. yüzyıl; insanı kendinden, ailesinden ve toplumdan uzaklaştıran bir yüzyıl… İş, eş ve aş üçgeninde aktif ama yitiren, kazanan ama kaybeden, köleleştiğinin farkında olmadan özgür bir birey olduğunu zanneden insan… Toplumda bir metemorfoz/başkalaşım süreci almış başını giderken bu akıma kapıldığını kabullenmeyen ve İslami endişelerinden vazgeçen o kadar çok fert var ki… Uyarı ve ikazları “eski kafa” veya “çağa ayak uydurmayanlar” yaftasıyla göz ardı eden nev-zuhur nesil, bazen bu tepkiselliği suskun davranarak bazen de içine kapanarak gösteriyor. Sonra arkadan yüze söylemeye cesaret edemediği duygu ve hissiyatını ya gıybetle ya da sosyal medya ile deşarj ederek dışa vuruyor.
Ömür denen zaman, bu hengamede almış başını giderken birden bugünün “üç aylar”ın başlangıcı olduğunu hatırlayıverdim. Yani arınma zamanı… Fabrika ayarlarına dönme zamanı…
Halkımız bu konuda duyarlılık gösterirken içten ve samimi… Ben buna yürekten inanıyorum. Zaman zaman büyük ölçekli şirketlere yolumuz düşer. Kadın-erkek, açık-kapalı veya insan-robot… iç içe geçmiş bir ortam iç içe geçmiş bir hayat….
Böylesine büyük bir şirkete yolum düşmüştü. Üç ayların 3. günüydü. Yönetici bayan, içeri girer girmez kendini hemen fark ettirdi. Erkek egemen bir ortamda çalıştığı için kadın fıtratından uzaklaşmış, mesai arkadaşları gibi erkekleşmiş bir tavır gözlemledim. Çay dedi, teşekkür ettim. Limonata ve benzeri tekliflerine de teşekkür edince birden durdu ve “Yoksa siz..” “Evet” dedim “Ağzı bağlıyım”. Beni zorladığı için binbir özür diledi ve “Gördünüz mü?” dedi “Annemi 3 gündür aramadım. Yoksa bana 3 aylara girdiğimizi söylerdi.”
Doğrusu yaşam tarzı dolayısıyla 3 aylar ve o bayan arasında bir bağ kurma konusunda itidalli davranmayı aklından geçiren bir yaklaşımla olaya bakarken, bu halkın hala İslam`la olan bağının varlığına şahid oldum.
Hayat bizi tüm karmaşıklık ve yoğunluğuyla değerlerimizden, imanımızdan ve İslam`ımızdan uzaklaştırırken üç aylar hoş geldi. Bir yıl içinde bozulan ve geçen Ramazanda aldığımız maneviyat şarzının gittikçe artmasıyla günah ve kötülük girdabından ancak bu 3 aylar vasıtasıyla sıyrılabilir yahut vesile olabiliriz. Böylelikle tıpkı telefonlarımız bozulunca ya da virüs kapınca fabrika ayarlarına dönüp telefonumuzu kurtarıyorsak kendimizi de fabrika ayarlarına döndürerek günahtan arındırmalıyız. Bozulan dünyaya ve değişen gidişata karşı 3 ayları bir rahmet ve mağfiret kampı olarak algılayabiliriz. 3 aylık bir kamp…
Sıyrılabiliriz değişen güncel gelişmelere cevap yetiştirme endişesinden. Soyal medyaya girip aile veya sevdiklerimizi ihmal tuzağından.
Yakınlaşabiliriz yıl boyu uzak kaldığımız Allah`tan, Kitaptan, Peygamberden, değerlerimizden. Yakınlaşıp da “Yüzsüz yüzümle sana geldim, zira varacak başka melce bilmiyorum Senden gayrı. Uzaklaştırsan da beni kendinden, kızdıkça annesine, daha bir sokulan çocuk gibiyim İlahi! Beni kendinden, rahmetinden, mağfiretinden ve merhametinden mahrum kılma Allah`ım!” demenin zamanına girdik. Fabrika ayarına…
Üç aylara girdik. Allah`ın ayının… Recebin. Yaşanılan bunca hızlı hayatın içinden biri olarak durun ve etrafınızı bir an dinleyin. Hız, hareket, aktiflik, koşuşturma, işleri yetiştirme… bu ne acele… Bir ömür koşuşturanlar mezarlıklarda yatıyor.
Unutmayalım ki işi vaktinden çok olanlar mutlu değiller. Mutluluk Allah`ı hatırlamak ve gözlerini kapatıp bu 3 ayın hazzını tatmaya çalışarak manen “Bana geldin; ben de Sana geliyorum” diyebilmektir 3 aylara. Hoş geldiğin gibi gönülleri hoş edip hoş gidesin inşaallah.