• DOLAR 34.566
  • EURO 36.235
  • ALTIN 2966.13
  • ...
Gündem, her açıdan Türkiye gibi bir ülkede anormal bir hızla değişkenliğini korurken değişmeyen tek gündem ne olabilir diye düşündünüz mü? Birileri için “Terör”, birileri için AB`nin ekonomik çöküşü, birileri için vatan, millet, Sakarya olurken; gittikçe ahlaki bir yozlaşma yaşadığımız ve içinde olduğumuz bu süreç kimin umurunda olabilir, kimler ilgilenebilir bilemiyorum.

Eskilerin hızlı Müslümanları, ekonomik rahatlığın vermiş olduğu rehaveti tüm hızıyla yaşıyorlar. İnancını yaşayamamanın verdiği eski endişe ve duyarlılık, sanki esamesi okunmayacak şekilde yeni yaşantının mahzenlerine terk edilmiş de hatırlanmak istenmiyor. İnanası gelmiyor insanın; lakin gerçek acı da olsa bu.

Ekonomik şartlar ne olursa olsun yatırımcı Müslüman, İslami endişeye endeksli olarak kendine, ailesine, çevresine, akrabasına ve içinde bulunduğu topluma yatırımını yapmakla mükelleftir. Yani emri bil marufa nehyi anil münkerle.
Refah düzeyinin artması bu endişemize ket vurmaz/vurmamalıdır. Yatırımımızı ev eşyasının tüketim kalitesine, boş uğraş ve gayelere verirsek; zamanımızı boş konuşmalar ve gereksiz işlere sarf edersek elbette kaybederiz. Allah katında kendisinden mesul olduğumuz bir zamanı dolu dolu harcarsak ve refahın getirdiği imkânları yerinde, asıl endişeye endeksli bir şekilde tüketirsek emin olun başımız hiçbir zaman dönmez.

Peki, ne oldu da eskinin hızlı mücahitleri/mücahideleri, bugün donuk ve sönük durumdalar.

Acaba mal, makam ve mevki endişesi mi bu sonucu doğurdu yoksa başka nedenler mi?

Acaba ekonomik rahatlık ve iktidarın yakınlığı mı bu gevşekliği beraberinde getirdi?

Acaba ailemizde, çevremizde ve yaşadığımız toplumda Müslümanlar artık zulüm görmüyor, her şey güllük gülistanlık oldu da haberimiz mi yok?
 
Yeryüzünde artık müstekbir güçlerin hususen Müslümanlara yönelik zulümleri bitti de ondan mı?

Amerika veya işgalci israil hidayete mi erdiler de İslami duyarlılığımız sönüverdi?

Artık Irak`ta, Filistin`de, Afganistan`da, Keşmir`de Patani`de, halkı Müslüman olan ve zulüm altında inleyen nice mazlum beldelerde zulüm kalmadı da biz mi duymadık?

Yaşadığımız bu coğrafyada inanan duyarlı kardeşlerimiz haksızlığa maruz kalıp evleri basılıp darmadağın edilirken, zindanlar atılıp aileleri ve çocukları perişan olurken, zindanlar atılmaları yetmeyip ailelerinden binlerce kilometre uzaklara sürgün edilmeleriyle onlar değil, ailelerinin sürgün edildiğini kimse gündem etmezken, sen ey Müslüman rahat mısın?

Haydi diyelim dünyadan haberin yok, ülkendeki Müslümanlardan niye haberin yok?

Çok mu meşgulsün, çok mu işlerin var, kardeşlerin için ayıracak zamanın, kazancının elinden kayıp gitmesine mi sebep olacak?

Bu duyarsızlığın ve bu bencilliğin senden çok şeyler almış gibi. Ama farkında değilsin ne yazık ki!

Farkında değiliz ne yazık ki! Tüm endişe ve duyarlılık yönümüz, asıl gaye ve hedefinden yani kul olma bilinci ve davetten/tebliğden uzak, sadece evladu iyal merkezli bir duyarlılığa bürünmüşse ki öyle görünüyor, kim bizi uyaracak bu gaflet bataklığından?

Kimseyi suçlamaya gerek yok aslında. Ne gittikçe artan ekonomik refahın, ne de zamanın değiştiğini dile getirmenin de aslında gereği yok. Suçlu biz, kendimiziz. Aynanın karşısına geçip kendimize bakmalı ve ne kadar değiştiğimizi görmeliyiz. Sadece ve sadece şahsi bencillik ve enaniyetin, yani nefisliğin bizi dünya bataklığında ev, çoluk-çocuk, mevki ve makam hırsıyla önceliklerimizi nasıl değiştirdiğini açık yüreklilikle dile getirmek gibi medeni bir cesaretle haykırabiliyor muyuz?
O zaman sorun yok ey Müslüman! Zararın neresinden dönülürse kardır diyorlar ya. Tevbe kapısı güneş batıdan doğuncaya kadar açıktır diye inanıyoruz ya. Çözümün adı işte budur.

Bu günden tezi yok ellerimizi başımızın arasına alıp önce çevremiz, sonra memleket ve sonra da tüm dünya Müslümanlarının dertleriyle dertlenmeyi ve her halükarda nasıl yardımcı olabileceğimizi düşünmemiz gerekmez mi? Eski ihlâs ve takva sahibi kardeşler olmamız çok mu uzak?

Mazlumların dertleriyle dertlenmek, ahvallerinden haberdar olmak az bir endişe değildir. Hele hele yaşadığı gibi inanmayı teşvik eden ve bu şekilde bir yeni din anlayışını alternatif bir din diye pazarlamaya çalışan modern yaşantıya karşılık, yaşadığı gibi değil, inandığı gibi yaşamak isteyenler olmak adına direnenler… sizler bu çağın iftiharlarısınız.
Moderniteye İslam`ın elbisesini ve rengini verenlere selam olsun…
 
 

Yazarın Diğer Yazıları