Asra imza atmak
Zamanın gazeteleri böyle başlık atmışlardı bu meşum karara. O gün bugündür inananların başına musallat olan bu yasak, delinin kuyuya attığı taş misali bir türlü çözülemedi. Çözülen/çözülmeye çalışılan tek şey, bacılarımızın başındaki örtüleri oldu. Laikler ne kadar bu konuda ısrarcı olup vazgeçmedilerse, inananlar da en az o kadar cesaret örneği segilediler.
Aradan geçen yıllar içinde dünya bu soruna duyarsız kalmadı. Zihniyetler savaşı olarak da adlandırabileceğimiz bu mücadele, kimi zaman İslami kisveden çıkıp insani bir hak ve hukuk olarak adlandırılsa da/mücadelenin boyutu değişse de değişmeyen tek gerçek, ilkel ve zalim bir dayatmaya karşı inancı, onuru ve kararlılığıyla dik bir duruş segileyen, boyun eğmeyen ve gelecek kuşaklara örnek bir mücadele devreden başı örtülü özgürlük direnişçilerinin hala mücadelelerinde ısrarcı olduğudur.
Bu ısrarı anlamakta zorluk çeken laik zihniyetlilerin, biz de örtüyle girdikleri mücadele ısrarlarını anlamakta en az onlar kadar zorlanıyoruz. Fakat yine de bu mücadeleye inancımız acısından baktığımızda elbette bir hak-batıl mücadelesinin varolagediğini anlamamak mümkün değil. Tabii ki inananlar açısından.
Her iki tarafın taktik ve mücadeleleri zamana ve zemine göre değişse de ben, bacılarım açısından/yani kendi cephemizden örtüye bakmak istiyorum. 1982 tarihli bir gazete küprüne bakıyorum.Ünüversiteli öğrenciler adına bir kız öğrenci zamanın Başbakanı Ulusu`ya sorunlarını anlatıyor. 1987 tarihli küpür Marmara Üniversitesi,1988 tarihli küpür İstanbul Üniversitesi, 1989 tarihli küpür Ankara Üniversitesi öğrencilerinin protestolarını gösteriyor. Hatta oturma, telgraf eylemleri ile imza kampanyalarına katılan halkımızın özellikle bayanların giyim ve kuşamlarını gösteren küpürler, beni hayli düşündürdü.
Uzun, siyah ve beyaz başörtüleri, çarşafları, mantoları, yüzlerini alabildiğince saran ve vücut hatlarını göstermeyecek derecede bol, afili olmayan, süsten uzak, dikkat çekmeyecek derecede haya ve iffeti sembolize eden örtülü bacılar gördüm o küpürlerde.
Onurlu, dik duruşlu, karşısındakileri kendine saygıya mecbur bırakacak kadar heybetli bacılar gördüm küpürlerde.
Davalarıyla 1988 yılında Tahran Üniversitesi öğrencilerinden oturma eylemli,1990 yılında da Berlin`deki Müslüman bacılardan protesto yürüyüşlü destekler alacak kadar dünyada yankı uyandıran gayretli bacılar gördüm o küpürlerde.
“Örtüm namusumdur!”, “Yeter, bu zulüm bitsin!”, “Yasaklar bizi yıldıramaz” gibi izzetli ve şerefli söylemlerin dalgalandığı pankartlar gördüm küpürlerde.
Dedim ya hepsinden öte tevazu ve vakar elbisesi ile örtünen saliha bacılar ve ihlas kokan tesettürler vardı o küpürlerde.
İşte bir düşüncedir aldı beni tam bu noktada. Tesettürün bu kadar tahrif ve tahribata uğradığı gerçeğini doğrusu bu kadar açık müşahede veya mukayese etmemiştim zamanımızla. Sistem tedrici bir şekilde gittikçe küçülen dünyada kızlarımızı öylesine bir açıklık /saçıklık propagandasına maruz bırakıyor ki, kızlarımıza tesettür adeta bir kabus gibi görünüyor.
Annesinin koluna giren kızı ile annesinin, zahirleri de batınları da taban tabana zıt. Yanlışı doğru belleme anlayışı yok burada. Asıl kahredici olan, annenin “Onlar daha çocuk, onlar daha genç…” gibi inanç yoksulluğu ve cahilliğini göstermesi/göstermeleri; yol gösterildiğinde de tepki vermeleridir.
Yaşadığı gibi inanmayı bir din olarak telakki eden bu tehlikeli gidişatın önünün bir yerde engellenmesi gerekir. Üniversitelerdeki mücadele, rüzgar şimdilik iktidardan yana estiği için göz yummalarla geçiştiriliyorsa elbette ki, rüzgarın bir gün farklı taraftan da eseceğini düşünenlerce dikkate alınmalıdır. Başörtünün kanuni alt yapısı iktidarlara göre değil, süreklilik arz edecek şekilde yasalarla güvence altına alınmalıdır ki, endişeler iktidarlara göre filizlenmesin.
Halkımız üzerindeki yoğun çıplaklık kültürü ve çarpıtılmış tesettür anlayışını aslıyla ihya etme/yeniden asil kimliğine kavuşturma ise elbette tesettür girişimlerinin yoğunluk kazandığı bugünlerde olabildiğince desteklenmelidir. STK`larımızın bu konudaki her türlü aktivitesi, eylemi ve imza toplamaları sönmeye yüz tutan bu değerlerinmizi tekrar heyecanlı bir şekilde asli hüviyetine büründürmektedir. Bu uğurda karınca misali emeği geçen herkes, asra imza atıyor dersem yeridir.