BDP Basiretini Kaybederek Altını Oyuyor
Gelişmeleri izlerken insani vasıfların yitirilmesi adına üzülmemek mümkün değil. Siyasi tarafgirlik, insanları hakaniyetten ve adaletten ancak bu kadar uzaklaştırabilir.
Ekranlara bakıldığında yaralanan, bıçaklanan ve yaralı haliyle gözaltına alınan, olmadı derneği (Yusufi Der) akşam vakti bombalanan, sukunet ve itidal çağrıları yapan hep Mustazaf taraf olmuştur.
Buna karşın görüntülerde saldıran, saldırgan milletvekilleriyle hep kışkırtıcı mesajlar veren (Tuğluk ve Demirtaş gibi), otobüsle adam taşıyan, sosyal medyadan kışkırtıcı mesajlar verip sonra sahiplenmeyen, yanıbaşında yüzü kapalı verdiği mesaj kan kokana (“İsyan gerekiyorsa isyan” diyordu megafonla) göz yumup destekleyen –Tuğluk- buna ragmen medyada zeytin yağı gibi üste çıkma gayretlerine bürünen BDP ve avaneleri oldu/oluyor.
Acaba yüzü puşilinin sözleri Mustazaflar tarafından söylenseydi medya ne yapardı? Medyatik bir linç seferberliği ve polis soruşturmalarından geçilmezdi herhalde.
Medya ise yaygınlıkla BDP`nin bu aldatıcı tavrını ısıtıp ısıtıp servis ediyor. Bunun sebebini düşündükçe akla şu geliyor: Acaba çözüm sürecinde haksıza haksız, haklıya da haklı demek birilerine ağır mı geliyor? İz`an sahibi herkes aynı şeyi düşünüyor. Zira aklın yolu birdir.
İktidar bundan muaftır. Zira çözüm sürecine ola ki bir zarar gelebilir(!) endişesiyle sus pus vaziyetinde olduğundan üç maymunu oynuyor. BDP de yandaşları da çözüm süreciyle kendilerini bu halkın külliyen sahibi olarak gördüklerinden olsa gerek medyada ‘Diyarbakır halkı bunlara izin vermeyecektir` diyerek sanki uzaylılar Diyarbakır`ı istila etmiş gibi ötekileştirmeye giderek halkı tamamıyla kendilerine tabi olanlardan zanediyor.
Anlaşılıyor ki “kendileri dışında hiç kimseye hayat hakkı tanımama anlayışı” doksanlı yıllara has değilmiş. Genlerinde var olan bu özellikleri kendileri ezildiğinde zulüm, başkalarını ezmeye çalıştıklarında ise hak olarak algılamaları, kişilik ve gen bozukluğunun hâlâ da devam ettiğinin bir göstergesidir.
Olayları başlatanın ve “buranın hakimi biziz, bizden habersiz bir şey yapılamaz” nakaratının sadece Bilge Gençlik Kulübü Başkanı`ndan ya da mustazaf taraftan gelmesi, başkaları için inandırıcı olmasa da Rektörün aynı meyanda açıklamaları bunu doğrular nitelikteydi.
“Burada herkes demokratik hakkını eşit olarak kullanmak durumundadır. Kimse bir başkasının hakkını engelleyemez. Bu eğitim ya da bu tür etkinlikler hakkı olabilir. Bu konuda birisi ben buranın hakimiyim, burada ben buna izin verirsem yapılır şeyine giremez. Böyle bir otorite olamaz… Konferans olayında iki grup öğrenci karşı karşıya geldikten sonra maalesef o konferansa ben izin vermeyeceğim diyen grup, birinci gün tüm fakültelerin camlarını, kapılarını kırdı. Sadece o konferansın yapılmaması meselesi ise bu kadar bir eğitim alanına zarar vermek olmamalıydı. Eğer dertleri bir grubun konferansı ise. Bunu gördük, bir grup burada tahakkümü ele almak istiyor. Böyle bir şey olamaz. Burada bir otoriter vardır.”
Tabiki Rektör taraf değil ve sözleriyle gerçekleri yansıtıyor.
Elbette anlayış; kendilerinin üniversitede konfersans vermelerini bir hak, Bilge Gençlik Kulübü`nün vermesi ise nahaktı. Herkese eşit seviyede yaklaştığını ifade eden Rektör ise bu doğrultuda nasıl izin verebilirdi, bu olacak iş miydi diye atılan naralar ve yazılan medya analizleri ve haberleri oldukça özgürlükçü oluyor.
Hayrı hayır! Gerçek sebep bunlar değil. Adana`da Diyarbakır`da ve Hakkari`de Mustazaflar Hareketi`nin derneklerine sıklıkla saldırıp Yüksekova`da Ubeydullah Durna`nın şehadetine kadar olayları götüren ve tırmandıranlar da aynen bu zihniyetti. O zamanlar da yapıcı ve itidali tavsiye eden yine Mustazaflardı. BDP ve avanaeleri ise ‘gençleri teskin edemiyoruz` oyalamasına girerken altan alta bildiğinizi yapın tavırları segiliyorlardı. Gençlerine sahip çıkamayan bu zihniyetin çözüm süreci adına nevruz meydanında nasıl sahip çıkabildiklerini gördük. Anlaşılan istenirse sahip çıkılabiliyormuş. İstenilmiyorsa o ayrı mesele…
Hastanenin acil sevisinde dahi bıçaklama işlemine cüret edilmesi kimden destek alındığının bir göstergesidir.
Bu süreç içinde, gömülen savaş baltalarının çıkarılmasının hiç kimseye faydası elbette yok. Ama bunun anlaşılmadığı ve özellikle kadın milletvekilleri arcılığıyla kaşındırıldığı gözle görünen bir vakadır. Bu gözlemi, haberleri takip edenler açıkça görebilirler.
Hakaniyetin ve adaletin BDP ve avanelerinden çıkması zor. Çünkü samimiyetleri gençleri frenlemeleriyle belli olur, kaşımalarıyla değil. BDP basiretini kaybederek altını oyuyor.