Sanatçılar ve ikilemleri!
Türkiye’de eskiden beri sanatçı taifesi, kendini ayrıcalıklı olarak görüyor veya böyle bir hak sahibi olduğu algısını yayıyor.
Neticede bu algı, o kadar köklü ve o kadar yaygın oldu ki son dönemlerde siyasi görüşleri, sanatsal görüşlerinden fazla yol almaya başladı.
Hatta ayrıcalıklı olmayı dahi dillendirdiklerini de gördüm ki, daha zeki olduklarından dolayı bunu hak ettiklerine inanıyorlar.
Dememiş miydi bir tanesi, kendi oyu ile bir çobanın oyunun aynı olmadığını.
Bunlardan biri çıkıp ateist olduğunu söyleyip İslam’ın değerlerine hakaret ederken bir diğeri bu değerlerin verilmeye çalışıldığı İmam Hatip okullarını hedef alıyor.
Kimi sol jargon ve kapital hayatın ikilemi gölgesinde tezatlıklarla dolu bir ömür geçirirken kimi de inandığı sapmanın samimiyetsizliği içinde yüzüp duruyor.
Sosyal hayatta dürüstlükten yana dem vururken bile kendini İslam’ın değer yargıları ve terminolojisi ile ifade etmeye çalışıyor.
Yok Esma-i Hüsna’dan “Mücib” ism-i şerifi şu gece şu kadar okunursa İmam Hatiplilere “sapık” diyen arkadaşı kurtulacakmış cezaevinden.
Bak sen şuna!
Mücib olan Allah’a hayatın hiç bir devresinde yer verme, istediği şekilde/rızasını kazanarak yaşamayı düşünme, sıkıntıya düşünce de sana icabet etmesi için Allah’ı an, öyle mi?
Bari kendinize karşı biraz dürüst olun Allah aşkına.
Kendisi için dua ettiğin sanatçı bozuntusunun da Allah ile pek bir rabıtası yok zahir.
Elbet kalpleri Allah bilir, ama bizim inandığımız Allah’ın hayatımıza her alanda müdahil olduğunu siz de biliyorsunuz.
O’na ibadet yani teslimiyet göstermek ve rızasını kazanmak ilk hedefimizken, O’nu hayatınıza sokmayan sizlersiniz.
O’nun emirlerinden namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek ve zekatı vermek ile ne kadar alay ettiğinizden hiç dem vurmuyorum.
İçinde yaşadığınız günah dolu hayatınız ve İslam’a aykırı olan yaşantınızla, ettiğiniz alay ve yaptığınız küçümsemelerle bizler hep mağdur olduk toplum olarak.
Şimdi kalkmış dünyayı arzu ve isteklerinizin kölesi olacak kadar sınırsız, hesapsız ve aşırı zevk doyumsuzluğu içinde yaşarken, cennete de talip olma cüretini hangi haya ve edeple istiyorsunuz ki?
İnsan utanmaz mı?
Dürüst olmaz mı?
Allah’a asi olmakla kazandığınız dünya için dahi dürüst değilsiniz.
Psikolojik olarak günahın hangi seviyesinde olursanız olun, Müslümanlıkla yoğrulmuş bu beldede ve topraklarda vicdanınızın bir yerinde bir kırıntı dahi olsa, sizi rahatsız eden ve hayatınızın gidişatının doğru olmadığını size hatırlatan bir hissiyat var.
Kendini hatırlattıkça başını sahnelerin ışıltısında, izleyicilerin coşkusunda veya nefsinizin sizi pohpohlamasında ezip görüyorsunuz, yanlış yaptığınızı bile bile.
Renkli ve günahkar hayatınızdan, şan ve şöhretinizden, makam ve mevkilerinizden yani çağdaş köleliğinizden bir türlü kurtulamıyorsunuz.
Hal böyle olunca Allah’a, din-i Mübin-i İslam’a ve Müslümanlara hakaret ederek duygularınızı bastırıyorsunuz.
Bu kompleksle nereye kadar varacak ve bu halka ve halkın İslamî değerlerine ne zamana değin savaş açacaksınız?
Zaman geçtikçe cehaletinize paralel zararınız da artıyor.
Seyrediyor ve ibretle bakıyoruz.
Allah, sadece mühlet verir.