Şairin ölümü
“Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi
Senden bir gök
Senden yıldızlar ördüler
Ateş böcekleri
O gece dört yanıma”
Ölümü; tıpkı Mevlâna gibi düğün/Şeb-i Arus olarak gören Sezai Karakoç da Hakk’a yürüdü.
Alimin ölümü alemin ölümü diye nitelendirilse de Şair’in ölümü, şiirin ölümü değil, belki de düğünüdür.
Şair, ölümüyle söz tarlasına tohum misali bereket saçar.
Şair ölür söz kalır; söz ise ‘kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir.’
“Yerleşecek yer aramak
Camiinin avlusunda
Soğuk bir taşa oturmak
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda”
Dediği gibi Şehzadebaşı cami haziresine defnedildi Karakoç.
Kim bilir söz, keramettir aynı zamanda.
Söz, anlamını bulmuş oluyordu Rahmetlinin dilinde.
Ölümü, mezarı ve tohumu “diriliş” bilmişti.
Yeryüzünün ariflerini de yıldızlar gibi yol göstericiler olarak ateş böceği bilmiştir şiirinde.
“Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” ve “Esir Kent’ten Özülke’ye” şiirleri ise anlam ve söz bütünlüğünü tamamlayan şah eserlerdir.
Her okunduğunda yeni bir anlam ve her okunduğunda adeta yeniden yazılan şiirdir “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” ve “Esir Kent’ten Özülke’ye” şiirleri.
İstanbul, “Başkentler Başkenti” olan bir ideal, “Özülke” ise İslam coğrafyasıdır diriliş şairinin niyetinde.
“Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir “Var” vardır”
Aşkı; cellada benzetmenin, yar yolunda ölmenin arzusu vardır.
Teslimiyet, “Var” olana sonsuz güvenin adıdır Sezai Karakoç’ta.
Hayatını “Diriliş” ülküsüne adayan şair, dediği gibi yaptı.
Toprağa/mezara girdi, lakin mezar “Diriliş”tir Karakoçta.
Bahar misali yeniden hayattır.
Sözü, şaire ve diriliş ülküsüne bırakmak gerek kanımca:
“İslâm Milleti, birkaç yüzyıllık çilesini doldurmadı. İslâm Coğrafyası kan ağlıyor. Afganistan, Irak, Suriye, Libya’da yangın sürerken, Gazze, Filistin çağın korkunç silahlarıyla yıkılıyor, yok ediliyor. Milletimiz Asya’da, Afrika’da, dünyanın her tarafında, en meydan yerinde ve en ücra noktada ruhunu Allah’ın gösterdiği doğrultunun dışındaki yollara teslim etmiş olanların düşmanlığıyla çepçevrili. Müslümanlar uyanmalı, ortak değerlerde buluşmalı, Osmanlı Devleti’nin yıkılışından sonra yeri boş kalan Büyük İslâm Devleti’ni kurmalıdır. Tek kurtuluş yolu budur. En gerekli, en güncel, en hayati olan budur. Bunun dışındakiler ikinci plandadır.’’