• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Üniversitede okuduğum yıllarda, rahmetli Molla Ahmet Hilmi el-Koği, Elazığ’a damadının evine zaman zaman ziyarete gelirdi. Oldukça sakin ve mütevazı olmakla beraber soru sorulmadıkça cevap vermeyen tasavvufi bir kişiliği vardı. Bize o zamanlar bir hikâye anlatmıştı. Nedense yazmak ihtiyacı hissettim:

Bir zamanlar, hükümdarın biri bir rüya görmüş. Tellallara her kim rüyasında ne gördüğünü yorumuyla beraber bilirse, elli altın vereceğine dair ilanlar yaptırmış. Fakat bilmeyen ve bunu suistimal eden de kellesinden olacakmış.

Zaman geçtikçe kimse başvurmamış. Bir müddet sonra bunu duyan fakir bir adam, hayatın zorluklarına katlanamadığı için ölümü göze alarak hükümdarın sarayına doğru yola koyulmuş.

Yolda giderken bir ses işitmiş. Dikkat kesilince, deliğinden başını çıkarıp bakan bir yılan görmüş.

“Çoban kardeş!” demiş yılan. “Nereye böyle?”

Çoban olanları anlatmış. Elli altınla rahat yaşayacağını söylemiş.

“Peki! Hükümdarın hangi rüyayı gördüğünü biliyor musun?”

“Hayır, bilmiyorum!”

“O zaman boynun iki omuzun üzerinde durmaz değil mi?”

“Evet! Fakat fakirlik tak etti boynuma.”

“Ben sana hükümdarın nasıl bir rüya gördüğünü yorumuyla beraber söylesem altınların yarısı benim olsun mu?”

“Evet!” demiş çoban hiç düşünmeden sevinç içinde.

Yılan, çobana hükümdarın gördüğü rüyayı yorumuyla beraber anlatmış. Çoban neşeyle saraya varmış.

“Nasıl bir rüya gördüm?” diye sormuş hükümdar çobana.

“Hükümdarım…” demiş çoban. “Rüyanızda gökten Kurt yağdığını gördünüz.”

“Evet. Doğru bildin.” demiş hükümdar heyecanla. “Peki yorumu nedir ey çoban?”

“Hükümdarım! İnsanlar Kurt gibi olup birbirine düşmüşler. Siz adaletinizi biraz daha sıkı tutun.”

“Anladım. Gidebilirsin.”

Elli altını alan çoban yola koyulmuş. Yanından geçerken başını deliğinden uzatıp altınların yarısını isteyen yılan, henüz sözünü bitirmeden başına gelen taşın şiddetiyle kendini deliğinde yaralı halde bulmuş. Çoban altınlarla uzaklaşıp gitmiş

Bir müddet sonra hükümdar bir rüya daha görmüş. Çobanı çağırmış çağırtmasına, amma çoban ölü gibi sararmış solmuş. Yılana yaptıklarından dolayı ne yapacağını kara kara düşünmüş. Utana sıkıla yılanın deliği önüne gelmiş. Yılan onu bekliyormuş:

“Yılan kardeş! Ben ettim, sen etme. Nolur yardımcı ol. Bak bu defa yüz altın verecekmiş hükümdarımız. Söz, yarı yarıya böleriz.” demiş.

Yılan biraz nazlanmışsa da sonunda teklifi kabul etmiş ve rüyayı yorumuyla beraber çobana söylemiş.

Çoban hükümdarın sarayında soluğu almış ve hükümdar daha bir şey sormadan:

“Hükümdarım, siz rüyanızda gökten Tilki yağdığını gördünüz. İnsanlar Tilki gibi olup birbirinin kuyusunu kazıyor, birbirini aldatıyorlar. Siz, adaletinizi biraz daha sıkı tutun.”

Hükümdar çobanı takdir edip yorumundan da hoşlanmış. Yüz altın vererek uğurlamış.

Çoban, altınlarla yılanın olduğu yere yaklaşmış. Birden aklına parlak bir fikir gelmiş. Yılanın olduğu yeri arkadan dolanıp geçmiş, yılanı aldatmış.

Masal bu ya, hükümdar bir müddet sonra üçüncü bir rüya görmüş. Çobana haber salmış. Çoban, yılana karşı mahcubiyet içinde tekrar deliğine gelmiş. Yalvarmış, yakarmış ve şayet bu defa rüyayı ve yorumunu söylerse söz verilen yüz elli altının hepsini yılana vereceğini söylemiş, söz vermiş. Yılan yine biraz nazdan sonra teklifi kabul etmiş. Rüyayı ve yorumunu çobana anlatmış.

Çoban hemen saraya koşmuş ve:

“Hükümdarım! Siz rüyanızda gökten koyun yağdığını gördünüz. İnsanlar koyun gibi olup artık sükûnet içindeler. Adaletiniz fayda vermiş. Böyle devam ediniz.” demiş.

Verilen yüz elli altını aldığı gibi yılanın deliği önünde belirmiş.

“Al!” demiş. “İşte yüz elli altın. Hepsini getirdim.”

Yılan, karşısında dikilip duran çobana bakmış ve şöyle konuşmuş:

“Bu, senin meziyetin değil çoban kardeş! İlk seferde insanlar Kurt idi. Sen de kurtlardan bir kurt idin. O sebeple beni yaraladın. İkincisinde insanlar Tilki idi. Sen de tilkilerden bir tilki olarak arkamdan dolanıp beni aldattın. Üçüncüsünde ise insanlar Koyun olduğundan sen de koyunlardan bir koyun olarak yüz elli altını bana getirdin. Yoksa meziyet sende değildi anladın mı? Benim altına ihtiyacım yok. Al onları demiş.”

Deliğine girip ortadan kaybolmuş.

Ne dersiniz, değerli okuyucular. Yorum sizin!

 

Yazarın Diğer Yazıları