Âdem, manaya derler!
İnsan olarak bireysel ve toplumsal sorumluluklarımız, bizi ve çevremizi şekillendiren görevlerimizdir.
Birileri mutlaka yapar anlayışıyla sorumluluk kabullenmeyen bir yaklaşım sergilemek, bir çeşit sorumsuzluktur.
Özü itibarıyla herkes mutlu ve huzurlu olmanın endişe ve sorumluluğunu bu yönde dile getirirken uygulamada menfaat ve çıkarların ön plana alınması bir çelişkidir.
İnsan ise bu çelişkiler yumağı değil mi?
Faydalı bireyler olma arzusu “baskın istek” olmalı.
Çıkarlar, bireysel bazda bencillikle yoğrulmamalı.
Her nesneyi şekillendiren etkenler varsa, insanın hamurunun yoğrulduğu bir mayası da vardır.
Bu maya “nankörlük” esaslı olabilir.
Yaratılışa ters düşmeyen bu duygu asıl duygu değildir.
Asıl duygu insan olmanın künhüne vakıf olunan “mana”dır.
İyiliktir, cömertliktir, fazilettir, Rabbine itaattir, nerden geldiğini ve nereye gideceğinin bilincinde olmaktır.
Ne demişti Kaygusuz Abdal:
Şu insan dedikleri
El ayakla baş değil
Âdem, manaya derler
Suret ile kaş değil
İnsan boyutundan Âdem boyutuna varan dönüşümün beslendiğimiz kaynaklarla ilintili olduğunu unutmamak gerek.
Bilginin evrenselliği, bilginin kullanılmasının önüne geçemez.
Aracı sürebilirsiniz, fakat size yön veren bilgi değil; ahlaki değerleriniz yani eğitiminizdir.
Bilginin eğitim yoluyla fertleri kişilik sahibi birer birey yapması kabullenen bir olgudur.
Bilgi bir araç olsa da doğruluğu, kişiliğin inşa ve ihya edilmesinde etkendir.
Hele onu kullananların bireye şekil vermesi ise toplumsal bir imar hareketidir.
Doğru kullanım, doğru yolu ve isabetli olmanın mutluğunu yaşatır.
Bu manada bireysel sorumlulukların toplumsal sorumluluğun inşasındaki önemi yadsınamaz.
Neyi, ne derecede olumlu gördüğümüzü “değerlerimizin” yönlendirmesi ekseninde ölçmek, toplumsal yargıyı bunun üzerinde bina etmekle eşdeğerdir.
Bu yargı ben’i biz yapan anlayışın, bencillik ve türevlerinden uzaklaştırır.
Kişiliği, erdem sahibi olma yolunda olgun ve oturaklı kılarken; toplumun ıslahında, inşasında ve geliştirilmesinde benlik çerçevesini aşmış bir kemaliyete ulaştırır.
Artık kendini tanımak, bilmek üzerine değil; Rabbini bilmek ve ona ulaşmak, rızasına nail olmak derecesinde olur.
Tüm eğitim sürecinin ev, okul ve sosyalleşmesinde etkin olan eğitimciler, bu sorumluluk ve yaklaşımla ortaya becerilerini değil, geleceği inşayı koyduklarının farkındalığını bilmeliler.
Gelecek, bilgiyi eğitimin emrine vermektir.
Zira herkes her önüne geleni yemez.
Ancak faydalı olan tercih edilir.
---
Ramazan-ı şerif ayına iki gün sonra inşallah giriyoruz.
Ramazan-ı şerif, özü itibarıyla bir terbiye ve eğitim ayıdır.
Sorumluluğunun farkında kılan bir farkındalık ayıdır.
Umarım hakkıyla istifade edenlerden olmakla beraber her anını ve her dakikasını anlam ve ruhunu uygun yaşayanlardan oluruz.
Değerli okuyucularımız, Ramazan-ı şerifiniz hayırlı olsun.
Dua eder, dua bekleriz