Müslümanca yaşamaktan utanmamak!
Bireyler arası ilişkilerde belirleyici unsur “kişi” mi “kişilik” mi?
“Şahıs” mı “şahsiyet” mi?
Belki de toplumsal konum/statü etkendir.
Sosyolojik tespitler ve uzman görüşler dile getirilse de bireyde “kişi, kişilik, şahıs, şahsiyet” nasıl oluşur/şekil alır sorusu, önemlidir.
Elbette antropolojik yaklaşımların, çevresel faktörlerin ve arkadaş unsurlarının etkisi göz ardı edilmemelidir.
Bu unsurların oluşumunda zamana yayılan ve kalıcı bir kültür oluşturan tek gerçeklik, inanç değerleridir.
Dolayısıyla kişilik/şahsiyet oluşumunda tüm etmenlerin etkisi olduğu kadar, bu etmenlerin kökeninde yer alan “inanç/değer yargısı” esas öznedir.
Bu değer, az veya çok belirleyici unsur olarak karşımızdaki birey hakkında bir fikir verir. Kişi, “değerler”ine göre değer kazanırken; “şahıs”tan çok “şahsiyet”ini ön plana koyar.
Giyimiyle karşılanır, kişiliğiyle uğurlanır.
Bu tespit, zahirin batının aynası olduğu gerçeğine ters düşmez.
Ruhun sefih ve çürümüş olması, pejmürde olmayı gerektirmez.
Zaten sergilenen tavır, davranışları/ahlakı örten elbise gibidir.
Takdir ve taltif, beyazlığa; somurtma ve soğukluk siyahlığa işaret ederken, biçilen elbisenin şahsiyetle uyumlu olup olmadığı gözlere hemen yansıyor.
Öyle ki, kalp seviyor; göz, gülümseyen yüze uyumlu bir mutluluk saçıyor.
Müslüman olarak sorunumuz, değerlerimizin inanç kaynaklı olduğunu sergilemekten çekinmemizdir.
“Ben”i “ben” yapan belirleyici unsur; “imanım”dır, inancımdır.
Bu, utancım değil, iftiharımdır.
Bu, sorumluluğumdur.
Siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, sanatsal tüm yaklaşımlarımda şahsiyetimin örneklik ve sorumluluk duyduğu “ben”liğimdir.
Kimileri gibi boşluklarda gezen bir arayış içinde değilim.
Hayatımın tüm anını ve her saniyesini bu bilinç ve özveriyle geçirme endişesinde iken lezzet anlarım “namaz” buluşmaları, “iyiliği tavsiye, kötülükten uzak durma/durdurma girişimleri” dir.
Topluma karşı bireysel gelişim sorumluluğunu sosyal gelişim sorumluluğuna katarak örnek birey, örnek toplum oluşmasını “inancımla/yaşantımla” gösterme gururunu sergilemek istiyorum.
Dayatılan egemen kültürel şahsiyetler ve dış kaynaklı geçici heva/heves kökenli rol modellerin hepsi bugün var, yarın yok.
Halbuki “ben”i şekillendiren, “şahsiyet”imi olgunlaştıran “inancım”; sürekli, kalıcı ve istikrarlı bir “kişilik” bahşediyor.
O nedenle “şahış”tan çok “şahsiyet” önemlidir.
“Şahsiyet”i meydana getiren etmenler önemlidir.
Bu etmenlere kaynaklık eden “değerler” önemlidir.
Bu değerlerin “inanç” esaslı olması önemlidir.
İnancımın bana aşıladığı örneklik/örnek birey/örnek genç/örnek insan önemlidir.
Bu örneklik, takdirini Kur’an ve Sünnet esaslı yaklaşımlardan aldığı için MÜSLÜMANCA YAŞAMAKTAN UTANMAMAK en büyük cesarettir.
Giyimde, yiyimde, kız-erkek, ticari ve sosyal yani yaşamın tüm alanlarındaki ilişkilerde…
Hangi asırda yaşıyoruz söylemine girmeden; dini ve değerleri yargılama küstahlığında bulunmadan, her şeyi yapmayı bir hak olarak görmeden, anne-babaya saygıyı çiğnemeden, sorumluluğun erdem olduğunun bilincinde bireyler olarak onurla yaşayarak…
Hele de bu asırda!..