Şehitlik ve şehadet… Heyhat ki heyhat!
Aklın ve mantığın ya da havsalanın alamayacağı olgulardan biri de ölüme aday olmaktır.
Ölümü “yokluk” olarak algılayan zihniyet için korkutucu gelse de ölüm, yeni bir başlangıçtır.
Giriş kapısı, anahtar veya perde ötesi…
Belki farklı düşünceler de olabilir; lakin her yer değiştirmenin bir başlangıç olmasına en büyük delil; rahm-i maderdeki ayrılışın yokluğa değil, bu dünyaya/yeni bir başlangıca göçmesidir.
Şehit ise bu döngüyü bile bile yaşayan kişidir.
Ölümüne anlam yüklerken Allah için/fi sebilillah, rıza-i ilahiyi hedefleyip insanlığın kurtuluşuna ve uyanışına vesile bir miras bırakır.
Vatan, ırk, mal, adalet, sevgi, hak-hukuk gibi mefhumlar uğrunda canından olmak rağbet görse de aynı kelimeyle ifade edilse de İslam, terminolojisi “Şehid ve şehadet” mefhumlarına ancak Allah için olmayı birinci derecede önemser.
Mantığı olmayan duygu, tedbir ehli değildir aşk ehlidir.
Yaşamayı gaye edinenler, nefes almayı uzatan süreçlerde at koştururlar.
Mum gibi eriyip toplumu şule şule aydınlatmayı gaye edinenler, ölümlerine fisebilillah anlam kazandıran şehitlerdir.
Müslüman olduğu için şehit edilen Malcom X, siyahi olduğu için şehit edilmedi.
Müslüman olduğu için şehit edilen Hasan el-Benna Mısır’ı sevmediği için şehit edilmedi.
Müslüman olduğu için şehit edilen Metin Yüksel, adaletsiz diye şehit edilmedi.
Müslüman olduğu için şehit edilen Molla Zeki Atak, Kürt olduğu için şehit edilmedi.
Müslüman olduğu için şehit edilen İskilipli Atıf Hoca, haksız diye şehit edilmedi.
Müslüman olduğu için topluca şehit edilen Hama halkı, sevgisiz diye şehit edilmedi.
Hepsinin şehit edilmesinin ortak nedeni Müslüman olmalarıdır.
Peki, biz neyiz?
Artık Müslüman dediğimizde bizi kaale almayanlara kendimizi kabul ettirememenin mahcubiyetini dahi duymadığımız bir zaman dilimde yaşıyoruz.
“Müslüman” kelimesi artık sevdirmiyor, ürkütmüyor, güven vermiyorsa kendimize ne zaman çekidüzen vermemiz gerektiğine kani olacağız?
Onlar da Müslüman bizler de…
İki taraftan biri iddiasında ispatı seçti.
Birinci grup şehadetle taçlanıp bize önderler olurken arkalarından gelen bizler iddiamızın ispatıyla yükümlüyüz.
Elbette herkes şehit olmaz, herkes şehadet mertebesine ulaşmaz.
Diyeceğim şu ki; şehit olmayabiliriz belki ama şehit gibi yaşayanlardan olmamamız için önümüzde ne engel var ki?
Bu engelleri bertaraf eden, tedbir ehli değildir.
Şehadet gelip onu bulur.
Düşmanı çok olur.
Çünkü mevcudu kabul eden değildir.
Düzene düzen vermeye, Allah’ın boyasıyla boyamaya adaydır.
Rahat değildir.
İki insanla ilgilenmezse başını yastığa koyamayandır.
Bugün Allah için ne yaptım sevdasındadır.
Aklı fikri Allah’ın rızasında, Ona karşı sorumluluğunu icra etme arzusundadır.
Yaşayan şehit ve şehadet adayı budur.
Buna karşın engelleri yaşatan ve daha kavileştirenler ise kazığı dünyaya sağlam çakma sevdasındalar.
Bahaneler ürettiği kadar, sebepler üretmezler.
Zihni dağınık, aklı başkasının cebinde ve sürekli ödevini yapmayan bir öğrenci pişmanlığı yaşayanlardır.
Kendini kandıranlardır kısaca.
Şehitlik ve şehadet… Heyhat ki heyhat!..
Şubat ayı şehadet ayı, derler ya!
Belki hatırlatır, Müslümanın içini kıpır kıpır yapar; fakat yılın her gününü şehide ve şehadete yaraşır yaşayanlar için her gün, bir şehidin ve şehadetin müjdecisidir.
Selam olsun şubata, şehide ve şehadete!...