Hayatımızda Etkisini Fark Etmediğimiz Değer!
Birdenbire ortaya çıkmadı. Kimi zaman ortaya çıkışı yüz yılı bulsa da nesilden nesile aktarıladurdu.
Bazen yasını tutan bir annenin dudaklarından usta şairlere taş çıkartacak bazen de bir tahtada veya bir yapının motifinde özgünlüğünü koruyacak kadar varlığını hissettirdi.
Ne ağıtla sınırlı kaldı ne de sanatla…
Toplumsal bir duyuş bir düşünüş birliği olarak kendini korudu.
Kimi gelenek dedi kimi de yaşayış tarzı…
Zaman mefhumuyla beraber büyüdü, beslendi, değer olarak nitelendi.
Toplumsal birikimi sonraki kuşaklara aktarmada kullanıldı.
Asırlar boyu güçlü bir kazanım ve katlanarak büyüyen yaptırım sahibi olunca, zengin bir birikime ulaştı.
Sözlü veya etkinlikli bir hüviyetle her toplumda yazılı olmayan normlar kadar kalıcı oldu.
Beslenme kaynakları, bağrından doğduğu toplumun kendisiydi.
Toplumun içinden; değerlerinden, inançlarından, sözlü ve yazılı anlatımlarından, giyiminden, sanatından, şöleninden, mutfağından doğduysa da aynı zamanda bir o kadar da etki etti.
Hem de o kadar etki etti ki; Sosyolojik irdelemeler nazarında genel adı KÜLTÜR olsa da alt kültür, karşı kültür, kitle kültürü, yüksek kültür, popüler kültür, folk ya da halk kültürü diye sınıflandırıldı.
Bu kültürlerin aşılanması adına nice materyaller sergilendi.
Sıkıcı, kışkırtıcı, küçümseyici, imrendirici, basit ve özgün özelliklere sahip kültürel öğeler; zamanla ayrıştırıcı ve geliştirici oldular.
Ayrıştırıcı oldukları zaman, dışlanıp ötekileştirildiler ya da mevcut normların genel kabul ölçülerine sıkıştırılarak yerelleştirildiler.
Halkımızın bağrından çıkan ve bu ölçülerde neşvünema bulan KÜLTÜR, bize özgü özelliklerin inancımızın normları ve inancımızın şekillendirdiği geleneklerin toplumsal birikimi/olgusu ise; dönüp bakmak gerekmez mi yaşadıklarımıza ve yaptıklarımıza?
Neresinde ne kadar rol alıyor ne kadar temsil ediyor ne kadarını sonraki kuşağa aktarıyoruz?
Ne kadarına sahip çıkıyor ne kadarını koruyor ne kadarını üstleniyoruz?
Kadın-erkek fark etmeksizin giyimimiz, yaşantımız, düğünümüz, sanatımız, yazımız, sözümüz, sazımız, mutfağımız kısaca KÜLTÜRÜMÜZ ne kadar bizden ne kadar ağyar?
İnancımızla ne kadar yoğrulmuş, şekillenmiş?
Ne hissediyoruz tadından, huyundan, suyundan, özünden?
Bizden mi değil mi? Özgün mü yapmacık mı?
Alt mı karşı mı kitle mi yüksek mi folk/halk mı ya da popüler mi?
Bu saydıklarımızı içerecek ölçüde zararlı mı yararlı mı?
Olumluya değiştirilebilir ölçekte mi?
Ne kadar çok soru sorduk değil mi?
Egemen kültüre karşı isyan kokan İslam ruhlu doksanların kültürü ile romantizmle yoğrulmuş, uysallaştırılıp dişleri sökülmüş nihilist ve bencil 2020’lerin kültürü…
Her ne kadar çeviri kültürüyle çepeçevre sarılsa da bol okumalar içeren, iman ve eylem pratikliği gösteren bir kültür, nasıl hoyratça harcandı klavye ve sanal kültür karşısında.
Galiba bu bir seciye sorunu olsa gerek. Kültürümüz, bizi pratik imanın zemininde koşturmalıdır.
O zemin ise hayatımızda etkisini fark etmediğimiz değerimiz olan kültürümüzün doğduğu inancımız/dinimizdir.