Çember Daralıyor
Anlaşılan korona bizi oldukça sevdi yahut biz, ona minder seriyoruz. Kimse bunu inkâr etmesin. İnsan sevmediğinden kaçan, yüz çeviren iken; Korona ortamını, devlet ve milletçe hazırlamaktan gurur duyuyoruz.
Düşünebiliyor musunuz? “Bana bir şey olmaz” anlayışımız, “Erkek adam korkmaz.” ve “Takdirde ne varsa o olur.” gibi takdir bilmez sözler gırla dolaşıyor aramızda. İtiraf edelim ki hepimiz korkuyoruz. Olanları görüyor, duyuyor yine de korkmuyor görünen korkaklarız. Hastalıktan korkulmaz mı demeyin, korkuyoruz; hastalığa karşı kahramanlık yapılmaz, hele de Korona’ya… Aşısı, ilacı, dermanı olmayan, mahiyetini kimsenin çözemediği bir virüse karşı korkulmaz mı? Bir yakınının bile sana yaklaşmasına izin vermeyen Korona…
Devletin akşamdan akşama verdiği sayılar, gerçeğin imbikten geçmiş hali herhalde. Hem de defalarca… Düşünsenize hastanelere yatış şartları değiştirildi. Plajlardan konserlere mesafeler ve maskeler kaldırıldı. Ekonomi çarkı dönsün diye çok şeylere göz yumuldu. İlk dönemin şartları altındaki ortamdan daha kötü bir ortam varken okullar da açıldı/açılıyor.
Halk, bu olanların farkında ve gelişmeleri konuşuyor. Denildiğine göre iki ay sonra hava şartları da mevsimsel özellikler doğrultusunda değişkenlik gösterdiği anda, hükümet ilk dönem şartlarını uygulamaya koyacakmış. Bunun şartlarının olgunlaşmasını bekleyenler, oturmuş bakıyorlar.
Halk içinde konuşulanlar o kadar farklı ki iktidarın gündemi ile hiç uyuşmuyor. Mesela gaz bulunmuş, kime ne? Konu Korona. Akdeniz’de sorun var. Kime ne? Konu Korona. Batman’da, Adana’da, Ankara’da, Bingöl’de, Bağcılar’da, Van’da gündem Korona. Korona aday olsa belediye başkanı hatta cumhurbaşkanı seçilir.
Adamın alt kat komşusu Korona olmuş haberi yok. Kendilerinin de haberi yok. Üst katı hakeza aynı şey. Beraber çarşı pazar gezmişler, tozmuşlar, yemişler içmişler. Ertesi gün alt ve üst katı pozitif çıkmış.
Ailece çay bahçesine gitmişler. Garsonlar Korona, haberleri yok.
İş yerine gelen gidenin elinden para alıp verirken kim Korona kim değil; nerden bilsin?
Hastane eve yolluyor ki, evdekilere de bulaştırsın.
Toplu taşıma araçları ise fecaat…
Toplumsal bir tehlike kol dolaşırken, imkanlar ekonomi bozulmasın diye seferber edilmezken her akşam imbikten süze süze açıklanan rakamlar, psikolojik moral açısından başka bir gerçekliğe haiz değiller. Fakat gerçek şu ki çember daralıyor; belki de bilinçli olarak daralmasını isteyenler var.
Sonbaharın 2. veya 3. ayında reel veriler ayyuka çıktığında ilk dönem şartları uygulanır mı bilemem; ama halk bu beklenti içinde.
Kendi tedbirlerimizi alsak bile hepimiz bu serseri mayın gibi ortalıkta dolaşan Korona’yı bir şekilde sevdik. Adeta platonik bir aşk yaşıyoruz. Biz kaçsak o, o kaçsa biz kovalıyor; bir şekilde bunu devam ettiriyoruz.
Böyleyken tedbir ehli olanların da hakkına giriyoruz. Halbuki üzüntümüz bu illete yakalananların anlattıkları karşısında vah vah deyip durmaktan öteye geçmiyor. Yaşamadık ya bize dokunmadı ya… Dokunana kadar, düşene kadar…. İşin ciddiyetini kavradığımızda “Bilseydiniz evden çıkmazdınız” der dururuz. Fakat hayat şartları çıkarıyor işte. Evden de şehirden de ülkeden de…
Ölümler gördüğümüzde anlık üzüntüler nasıl sarıyorsa bizi, Koronalı duyduğumuzda anlık olarak aynı pişmanlık belirtileri gösteriyor, gaflete tekrar bürünüyoruz.
Gidişat platonikten gerçek aşka dönecek gibi. Birbirimizle flörtleşecek, sevmesek de katlanacak, sonra da herkes kendi yoluna gidecek.
Tedbirler her ne pahasına olursa olsun alındığında halk içinde Korona değil; sağlık muteber olacak. Ne demişti Kanuni: “Olmaya devlet(zenginlik) cihanda bir nefes sıhhat gibi”