Bayram, Ne Gam!
Sarsa da bizi baştan ayağa dertler, sen dert etme!
Dert dediğin, gönle çöken koca bir bulut değil mi?
Ya gözlere hücum eder ya yüreğe kasvet çöker.
Olsun, gözümüz yaşlı, gönlümüz kasvetli olsa da değişmeyen bir hakikat var: BAYRAM!
Ucundan tuttuğu her acının, kederin, kasvetin ve göz yaşının yüzünü tebessüme boğan, güldüren ve neşeye sevk eden bayram değil mi?
Tıpkı bir çocuk gibidir BAYRAM.
Baktıkça için açılır, baktıkça hayatın şevkini ve neşesini gülen yüzünde görürsün.
Ah benim geçmişe özlemim, eylemim, güzelim…
Seni her anışta “nerde o eski bayramlar” sırrını sözlere döken hasretim.
Gün be gün uzaklaştıkça senden, anar oldum gönülden.
Her yıl gelinlik giymişçesine iki gülüş bırakıp uzaklaşırken, ardın sıra bırakıyorsun yollarına ılık gözyaşlarımı.
Düğümlenen boğazımla yutkunmaktan aciz aşık misali koyverip kaçıyorsun badiyemden.
Gitme desem faydasız, biliyorum yazılmış gerçekleşecek olan.
Ben sana meftun, yoluna hasret, gül tohumları saçan aşık; sen gül kırmızı bahçelerden kan kırmızı gelincik tarlalarından akarak geliyorsun.
Birinde gözlerin müjdesi, lütfedeni keyifle dolduran, zevke ve tat almaya sebep olan bir geliş, diğerinde yakınlaşmayı esas alan bir varış…
Her şeyinle güzelsin sen ey BAYRAM!
Bakma sıkıntılarımıza.
Kimliğimizle ezilen, zulüm gören mazlumlarız ruy-i zeminde.
Yetmez zindanlar doldurur, ömrümüzü veririz.
Muhacir olup geniş olan yeryüzüne dağılır, meleklere selam çakarız.
Bazen boğaz boğaza gelsek de kardeşimizle, sen imdadımıza yetişen bir melek misali süzülürsün benliğimize.
Seni sevmek elde değil, biliyor musun, yürekte?
Sarsa da bizi baştan başa dertler, dert değil.
Sen BAYRAMSIN!
Kucaklamak, sarılmak, acının tecrübe tecrübe işlendiği nasırlı elleri öpmekten mahrum da kalsak ne gam!
Sen gönlümüzde filizlenen neşesin.
Ne korona ne sana düşman zihniyet, bu sevgiyi sökemedi yüreklerden/sökemeyecek.
Can bula cananı, sürur vuslata aşık, gerçeğinden gafil olanlar ne bilsin; adın BAYRAM, ne GAM.
Hayırla geldin, sefa geldin ey BAYRAM!
Bayramınız mübarek olsun.