• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Yüce Allah, Hz. Adem’e her şeyin ismini/bilgisini öğrettikten sonra, melekler üstünlüğün neyle olduğunu anlamışlardı. İnsan, önce ‘adem (yokluk/hiçlik)la var olmuş, sonra bilgiyle Âdem olmuştur. Bilgiyle donatılınca sorumluluk almış, gereğini icra için sahasına/dünyaya inmiştir. Zira bilgi cennette değil, dünyada gereklidir.

İnsanı yücelten ve sorumluluğunu hatırlatan bilginin kaynakları farklı olsa da her kitap tek bir Kitab’ı anlamak için yazıldı. Her ilim, sahibini Allah’a götüren yollardan bir yol oldu. Galileo “Matematik, Tanrının evreni yazdığı dildir”, Einstein “Dinsiz bilim topal, bilimsiz din kördür” demiştir. Böylece “Andolsun, Biz onlara bir kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık”. (Araf-52) hitabı bilgiyi, hidayet ve rahmetin kaynağı olarak açıklamıştır.

Bilginin kaynakları olarak sahip çıkmamız gereken materyaller, elimizde olmasına rağmen ya farkında değiliz ya da kıymet bilmezler olmuşuz. Belki de daha doğru bir ifadeyle o materyallerden faydalanmayınca “sorumluluk” da hissetmez olduk. Çünkü yeterli oranda olmayan “sahiplenme” duygumuzun körelmesi, beraberinde bu noksanlıkları doğurdu.

Elimizin altında neler olduğunu hatırlamaya çalışırsak: Yetişkin kardeşlerimiz için “İnzar Dergisi”, bacılarımız için “Nisanur Dergisi”, gençlerimiz için “Söz ve Kalem Dergisi”, Çocuklarımız için “Nur Çocuk Dergisi”, hepimiz için “Doğruhaber Gazetesi”, Kürtçe dergimiz “Banga Heq”, kitaplarımız için “Dua Yayıncılık ve türevleri”, müzik için “Özlem Ajans”, içimiz rahat bir şekilde izlemek için “Rehber TV” gibi hatırladığımız veya aklımıza gelmeyenler… Bizi bizden öğrenmenin, hidayet ve rahmet araçları.

Sorumluluk ve sahiplenmenin çatısı altında yer alan bu bilgi aracılarını yaşatmak adına ne yapmamız gerektiği konusunda nasıl bir bilinçlenmeyi kuşanmışız, merak ediyorum. Şöyle mi? Yıllar önce bir kitap fuarında şahit olduğumuz bir olayı hatırlayıverdim: Genç bir kız, fuardaki bir yayınevi standına yaklaştı ve bir kitap sordu. Satıcı karşıdaki standı işaret ederek kendilerinde olmadığını oradan alabileceğini söyledi. Kız, beklenmedik şekilde sesini yükseltti: “Orda olduğunu biliyorum. Ben sizden/kendi yayınevimden almak istiyorum. Lütfen oradan alıp kârınızı da üzerine koyarak bana satınız.” Donup kalmıştık. Sahiplenme ve sorumluluk tam da buydu. Bilgi ona bu bilinci aşılamış, haklı serzenişini dile getirmişti.

Hayat zor ve pahalı, giderler çok. Hepsini alamıyoruz söylemleri, bizi bahaneler üretmek yerine çözümlere yönlendirseydi daha çok sahiplenme ve sorumluluk üstlenirdik. Mesela anne Nisanur’u, baba İnzar’ı, genç Söz ve Kalem’i, aile “Doğruhaber’i”, yeri ve zamanı gelince kitap ve müziğimizi almakla paylaşımcı bir sorumluluk ve sahiplenmeyi yapabiliriz. Herkes kendi harçlıklarıyla hayatın yükünü ahirete yönlendirerek kolaylaştırabilir. Zira israf mevzubahis olunca susmak zorunda kalacağımız vakidir.

Sorunumuzdan bahsettik. Teşhisi çözümlerden bir çözümle beraber ortaya koyduk. Bahanelere sığınmak, kader değildir. Şimdi irade zamanı. Unutmayalım ki kader, gayrete aşıktır. Ha gayret!..

Yazarın Diğer Yazıları