• DOLAR 34.592
  • EURO 36.278
  • ALTIN 2968.689
  • ...

  Yaklaşık bir buçuk yıl önce Diyarbakır cezaevinden Karadeniz bölgesine Hizbullah hükümlülerinin sevkleri çıkınca, bazılarının iktidarın bu işte hiçbir dahlinin olmadığına dair ısrarlı ve hararetli savunmaları oluyordu.

Sonra bir posta sevk daha çıktı Kardeniz`e. Bugünlerde ise Bitlis cezaevi vs. gibi yerlerden tekrar sevk çıkmış Karadeniz`e.

 Yakınlarına bakıyorsun bu mahkumların, hepsi tesettürlü ve mütedeyyin. Çocukları; babaları, ağabeyleri veya kardeşleri cezaevindeyken büyümüş kimseler. Hatta acılarını babalarıyla beraber hala büyütenler vardı/varlar.

Kimi, Başbakan`ın yakın danışmanlarının Başbakan`ı yanlış bilgilendirdiğinden dem vurdu.  Kimi de Başbakan`ın olan bitenden haberinin olmadığından…

Fakat son gelişmeler kazın ayağının hiç de öyle olmadığını gösteriyor. Başbakan`ın hiçbir şekilde olandan bitenden haberi yok diyemeyiz. Bilakis her şeyden haberi var. Başbakan`dan duyarlılık bekleyen ve konuya duyarlı yaklaşmasını isteyenler için belirtmek gerekir ki bu, şahin bir Başbakan için olacak şey değil.

Gerçekçi olmakta fayda var. Yani bu konuda iki şık sözkonusu:

İktidar, mevzu bahis inanan mahkumlar olunca muktedir değil.

Elini masaya vuramıyor. Derin odakların sol varyantına karşı aslan kesilse de sağ varyantından, basınından ve tepkisinden azade değil. Her ne kadar yağız delikanlı rolünü gittikçe kavileştirip “muhafazakar milliyetçiliği” örtünmeye çalışıyorsa da bu mahkumları, hak ve hukuk tanımadan rahatlıkla “korku”suna satabiliyor. Ola ki; biri iktidarı onlarla yanyana gösterir diye mi tüm bunlar… Düşünemeden edemiyorum doğrusu.

Bir diğer şık ise bu zulmü bile bile yaptığı veya göz yumduğu… Eğer böyleyse iş farklılaşır. Çünkü zulümle abad olunmaz.

Yine bu sevkler, mahkumları birer esir niyetine çil yavrusu gibi Karadeniz`in farklı farklı şehirlerine dağıtmakla cezalandırmaksa yine anlaşılır. Lakin hasta, yaşlı, yatak bağımlısı, çocuk ve çalışan olmak üzere yakınlarının  da cezalandırılması demek değil midir?

Nasıl ziyaret edilecek bu uzaklıktaki mahkumlar ve nasıl kendilerinden bir parça olan  oğulları/kızları görüştürülerek moral dopingi yapılacak? İktidarın, Başbakan`ın, danışmanlarının, Adalet Bakanının ve bu işlerin altında asıl mührü bulunan “Cezaevleri ve Tevkif Müdürlüğü”nün hepsinin haber var. Hepsi bundan bilinçli, haberli ve tepkisizlik içindeler.  Kimse kimseyi bu suçtan yani aileleri toplu cezalandırma suçundan teberri etmesin. Yarın Allah huzurunda bu mahkumların sadece çocukları dahi, bu saydıklarımın boynuna yapışıp  haklarını isteseler vebal olarak onlara yeter.

Düşünsenize Allah aşkına, yaşlı bir anne/baba veya kimsesi olmayan bir kadın, tek başına Batman`dan yola koyulup Tokat`a, Bayburt`a ya da Ordu`ya bir başına veya iki çocuğuyla  gidecek, ertesi gün görüş saatinde orada olmazsa hakkını kaybedecek. Burada havalar iyi, aileler gidebilir deniliyorsa yarının da kışı ve çilesi de unutulmamalıdır.

Yarın; çilesi çekilen her adımın ve eziyetin bedduası da var?

Kim o şanslı, o bedduaya nail olan?

Saydıklarımdan hangisi acaba?

Sonra iktidar bu kadar alayla yetinmemişcesine  yeni bir yargı paketi diye ne menem olduğu bilinmeyen 4. bir paketi havele edip çıkarttı ya. Ümitler hemen yeşermeye başladı. Fakat nafile. Meğerse iş sadece bir makyajdan ibaretmiş. Gerçek bu. Gerisi yalan.

Düşünün sistem, Devlet Güvenlik Mahkemelerini makyajladı ve Ağır Ceza Mahkemelerine çevirdi. Şimdi de Ağır Ceza Mahkemelerini  Bölge Mahkemelerine cevirecek. İlk başta  cazibeli geliyor. Şöyle bir karıştırıyorsun ki Hakimler aynı hakim, savcılar aynı savcı... O zaman ister istemez sormak gerkmez mi bu  ne diye?

Madem hakimler ve savcılar aynı ve öncekilerse; yeni pakete münhasıran görevlendirilmişlerse; o zaman niye bu değişiklik oldu? Tıpkı hikayedeki  hizmetçinin Ağa`sına demesi gibi: ‘Ağam, biz bu b... niye yedik?`

İktidara sormak lazım : Niye? Yanlışlık nerede?

Ne yapmak gerek?

Acaba mahkemeleri değiştirip ya da makyaj yaptırıp adeletsizlik yapılacağına hususen savcıların sonra hakimlerin zihinsel bir değişim yaşamaları için girişim başlatılsa daha iyi olmaz mıydı?       

İhtiyaç; isim veya makyajda değil, ihtiyaç zihni bir inkılabdadır, statükoyu bırakmaktadır. Geçmişin tanıdık simalarının yeni mahkemelerde değişmeyen halleriyle arz-ı endam etmesi   neye, nasıl, niçin güveni artıracak?

Zaten gözler önünde cerayan eden iktidar ve “The Cemaat” ın derin savaşı, hususen yargıda topu mazlumların başına patlatıyor. Kendilerinden başka hiç kimseyi Müslüman kabul etmeyen anlayış, elbette Yusufiyedeki mazlumları terörist olarak görür. Hatta Müslüman bile görmez. Yandaş savcı ve hakimleri de değişsin veya değişmesin; aynı zihniyeti devam ettirecekler.

Zihniyetler değişmedikçe görünüşün önemi yok. Aracı amaca dönüştüren zihniyet, devleti kutsallaştırıp putlaştırırken ne iktidar dinler, ne de yargı paketlerini.

 

Yazarın Diğer Yazıları