İstanbul Havalimanı
Yeni bir havalimanı olan “İstanbul Havalimanı” tamamlanmadan açılışını yaptı. Üzerinde konuşulan birçok isim, ideolojik yaklaşımların gölgesinde iken ortak payda olarak “İstanbul” adının verilmesi aynı kesimleri memnun etmemişe benziyor. İstanbul adının verilmesi ise “marka değeri” olmasından dolayısıylaymış. Bu durumda 15 Temmuz Şehitler Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Gazi Osmanpaşa Köprüsü herhangi bir marka değeri ifade etmiyor demektir. Belki de bu kapitalist yaklaşım haklı. Çünkü yukarıda adları zikredilen köprüler vatandaşlar tarafından kullanılsa da havalimanı uluslararası yoğunlukta ve çapta bir değer ifade ediyor. Bu bakış açısıyla “marka değeri” vardır elbette. İnsanın keşke onlar da ortak paydayı temsil eden bir isimle müsemma olsaydı diyesi geliyor.
Zaten Cumhuriyet`in politikası, kuruluşundan beri bu olmadı mı? Dağa taşa “Ne mutlu Türküm diyene” yazılalı ümmet bilincinden ulus bilincine bir savrulma yaşandı. Bu halkın harcı pozisyonunda olan İslam, yerini Türk ve karşıtı olarak gelişen Kürt ulus anlayışına terk etti. İstenilen de buydu. Hala da bu anlayışı zıtların çatışması üzerine devam ettirmeye çalışan mantık, keşke köprülerde de dikkate alsaydı. Zaten halk, emin olun 15 Temmuz, Yavuz Sultan Selim ve Gazi Osmanpaşa Köprüleri için bu isimlerle aralarında konuşmuyor. 1. köprü, 2. köprü ve 3. köprü olarak konuşuluyor. Mevzu bahis isimler sistemin devam edegelen ideolojik baskısının bir yansıması olarak görülüyor.
Neden mi? Bakınız! 1912`deki kuruluşunda, bulunduğu yerden adını alan Yeşilköy Havalimanı 1985 yılında Atatürk Havalimanı olarak anıldı. Demek ki sonradan Atatürk adını aldı. Kurulduğundan beri bu adla anılmış değil. Dolayısıyla “Marka değeri” açısından “İstanbul Havalimanı” Cumhuriyet`in tarihi baskısından ortak payda düşüncesine evrildi.
***
Doların dün 5.50`den de aşağıyı görmesi direnç noktasını denemesi anlamına geliyor diye ekonomistler yorumluyor. Acaba 5`ten daha aşağı düşebilir mi şeklinde konuşulan bu ortamda pek müspet bir yaklaşım yok. İşin doğrusu doların istikrar göstermesi diye bir durumun olmadığını herkes son yaşanılan döviz kurları gelişmesinde anladı. Anlaşıldı ki paraya yön veren ekonomik ölçülerden çok siyasi dengelermiş. Dünya düzeninin babası iddiasında olan ABD, önceki yönetimlerin yumuşak tutumlarını Trump ile göstermiyor. Çünkü Trump ABD`yi bir şirket anlayışıyla yönetip sert tavrını kâr zarar anlayışı üzerine bina ediyor. Küresel denge ve düzen onu hiç ilgilendirmiyor.
Bu anlayış var oldukça dolar 2 liraya inse de piyasa ekonomisine güvenmek ancak ekonomistlerin süslü lafları olarak kalır. O sebeple ekonomik standartlar ötesinde siyasi direnç noktaları parametre olarak algılanmalıdır. Buna göre davranıldığında doların direnç noktası yoktur. Rüzgâr siyaseten nasıl eserse kur ona göre şekil alacaktır.
***
Kılıçdaroğlu oğlunun askerlik yapmasıyla övünmüş Erdoğan`ın söylemlerine karşı. Bu halk ne suç işledi ki bu pis siyasete şahit oluyor. Ne Erdoğan ne Kılıçdaroğlu bu ahlakı bırakmaz. Seçimler yaklaştıkça ağızlarından neler neler çıkıyor. Ailelerini de bu işe alet etmeye başladılar.
Seçim sonrası güya dostluk sözleri söylenilse de içlerinden ‘inşallah kabul etmezler` temennileri geçiyor. Bu ahlak ne siyasilere ne de adaylarına kazandırmaz. Kazandıklarını zannettikçe batanlardır bu anlayışı düstur edinenler.