• DOLAR 34.388
  • EURO 36.852
  • ALTIN 2968.442
  • ...

Pazartesi günü televizyonlardaki açık oturumlardan tutun da haberlere dek herkes Erdoğan`ın “Kaşıkçı Cinayeti”ne dair yapacağını söylediği toplantıya odaklanmış bekliyordu. Neticede ortaya konan bilgiler ne kriminal veriler oldu ne de çokça bilinmeyen şeyler. Söylenilen, basında dillenenden farklı bir şey değildi. Tek fark, 15+3`ün Türkiye`de yargılanması “teklifi”ydi ki zaten sözlerinden anlaşılan; ‘olmasa da olur, yine de söyleyeyim` gibiydi.

Kaşıkçı cinayetiyle basına malzemenin doğduğunu ibretle izliyoruz. ‘Son dakika Kaşıkçı cinayetinde sır aralanıyor, yeni gelişme var` gibi haberlerle hop oturuyor hop kalkıyoruz. Tam bu hengâme de asıl haber ortaya çıkıverdi birdenbire: “Yerelde ittifak yok”

Zaten “cumhur ittifakı” oldu olalı adeta gündemi sarsacak nitelikte çıkışlar yapıp gündemi ve sonrasını belirleyen Bahçeli oluyor. Bu çıkışı da öyle bir çıkış gibi görünüyor. Neden böyle söyledi diye düşündüğümüzde bakıyoruz ki; alttan alta Ak Parti ve MHP resmi veya gayri resmi görüşüyor, yerel için ortak paydalarda buluşmaya çabalıyordu. Öyle ki Bahçeli İstanbul`u Ak Parti lehine bıraktığını aylar öncesinden söylemekten çekinmedi.

Anlaşmaya yakın görünen ılımlı bir hava varken alt görüşmelerde acaba bir durum mu oldu ki Bahçeli kamuya açıklama yapma ihtiyacı hissetti?

Bu reste Erdoğan`ın da rest çekmesi kılıçların yerelde ayrılığın olacağı, ittifakın da olmayacağı gerçeğini mi hissettirdi?

Acaba bunun altında yerelde anlaşamamaları mı yoksa “af” meselesinin çuvala sığmayan yaklaşımı mı var?

Tüm bunların ötesinde “andımız” meselesindeki fikir ayrılığı mı yatıyor bu ayrılığın altında?

Son ihtimal ile yerelde anlaşamama biraz daha etkin gibi görünüyor. Bahçeli`nin Bekir Bozdağ`a verip veriştirmesi ant meselesinin bir sonucu oldu. Gözlediğimiz kadarıyla mevzubahis Türk ve Türkçülük” olunca Bahçeli`nin hassasiyeti birdenbire zirve yapıyor. Aynı hassasiyetleri “Kürt ve “Kürtçülük” adına zirve olmayacak şekilde dile getirenler de en az bu açıdan bakınca Bahçeli kadar hak sahibidir. Buna rağmen andımız meselesinde defteri kapatmama hesabını yapanlar hiç de az değilmiş. Fırsatın küçüğüne büyüğüne bakmıyor, tetikte bekliyorlarmış.

Bundan sonuç çıkarması gereken herhalde Erdoğan olmalıdır. Demek ki neymiş? Demek ki bu memlekette anayasal güvenceye alınmadıkça bu ve bunun gibi hassas konular her an siyasi yargı veya siyasi erk tarafından 28 Şubat dönemine devşirilebilirmiş. O zaman başörtüsü ve yan uzantıları olan ilgili meseleler -eğimde olması/olmaması gibi- anayasal güvenceye alınmalı. Yoksa sonuç başa dönmekle eş değer demekmiş. Günaydın demezler mi?

*

2023 vizyon belgesi bu arada açıklandı. Öğretmenlik mesleğine dair yeni düzenlemelerin olacağı açıklandı. Açıklamalar içinde “Eğitim işi aceleye gelmez” diye Erdoğan`ın söylediği bir söz dikkatimi çekti. Bence de çok doğru bir söz. Zaten 16 yıldır yavaş yavaş eğitimde yol alıyoruz. Kaplumbağa misali “sağlam; ama emin adımlarla” diyeceğim ama ne yazık ki ne sağlam ne de emin adımlarla gidiyoruz. Adeta “aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın” diyen şaire nazire yapıyoruz.

Halbuki istikralı ve sürdürülebilir bir eğitim politikası, ekonomi ve ulaşımdan daha önemlidir. Bunun anlaşılmamasında ısrar edilmesi bugünkü eğitim seviyesini beraberinde getirmedi mi?

Bir de pedagojik formasyonun bakanlıkça verilmesi meselesi var ki herkes bunun artık baştan savma veya savsaklama olduğunu anlıyor. Bakanlığın, hizmet içi kursları sadece gezme ve dolaşma amaçlıdır. Eğitim amaçlı değildir. Niyet iyi olabilir ama akıbet hayır gibi görünmüyor.