ADAYLAR, SİYASİ NADAS VE HEYBE!
Partilerin milletvekili aday listeleri dün itibarıyla Yüksek Seçim Kurulu`na sunuldu. Öyleki son dakikalarda bile listeleri üzerinde değişiklik yapan partiler oldu. Gerçi son dakikalarda alınan kararlardan hep ürkmüş olsam da neticede siyaset birçok şeye gebe. Neyin nerede, ne zaman ve nasıl olacağına dair bir garanti yok.
Listeler gerek yer almayanlar gerek yer alanlar açısından her zaman polemik konusu olacak malzemeleri barındırıyor. Mesela Ak Partinin beş bakanının liste dışı kalmasında hikmet arayanlar, yeni yönetim sisteminin bir gereği olarak bazı sebeplere sarılıyorlar. Neymiş efendim? Cumhurbaşkanı, bakanları milletvekilleri arasından seçmeyecekmiş. Çünkü yeni sistemde güçlü bir meclis için parlamenter sayısında azalmanın olması risk olacakmış. O sebeple bakanlar dışardan atanacakmış. Aday gösterilmeyen bu bakanlar da zamanı gelince dışardan bakan olarak atanacakmış. Şayet vekil olsalarmış bakan olarak atanmalarıyla vekillikten istifa etmeleri gerekecekmiş. Bu da güçlü meclis için risk olduğundan bilerek aday gösterilmemişlermiş.
Yeni sistemin böylesi handikapları konuşulsa da unutulmaması gereken olgu, siyasetin umulmayan taş gibi her an baş yarabilme özelliğinin olduğudur. Kim bu beş ismin bakan olacağı garantisini verebilir ki?
Yine gözlemlerime göre eski siyasete nazaran özellikle son seçimlerde bazen üç dönem bazen de dönemsiz meşhur politikacılar, siyasi nadasa bırakılıyor gibi bir dönem bekletiliyor veya geri planda çalıştırılıyor. Genelde eski anlayış, bu politikacıların partileriyle hep kavgalı olarak ayrılmaları veya başka bir partiye gitmeleriyle neticelenirdi. Halbuki yeni yaklaşım sanki yeni siyasi bir geleneği oturtuyor gibi görünüyor. Artık siyasi nadasa bırakılanlar genellikle parti başkanlarına veya partilerine küsmeyip beraber çalışmayı sürdüreceklerini söyleyecek yahut basına açıklayacak siyasi olgunluğu gösterebiliyorlar. Demek ki siyasette bir olgunluk dönemine girilmeye başlandı. Dolayısıyla bu yeni yaklaşım halk tarafından daha anlayışla/takdirle karşılanacak gibi görünüyor. Vekiller veya partililer eskisi gibi küsüp çocukluk göstermenin halk nazarında kıymet-i harbiye teşkil etmediğini anladılar.
Aday listelerinde yapılan düzenlemeler ittifaklar göz önünde bulundurularak YSK`ya verildi. Bu günden sonra bundan dönüş olması olası değil. Fakat müracaatlar konusunu düşündükçe esefle geçilemeyecek bazı durumları müşahade etmeden geçemeyeceğim. Düşünün ki bir ilde vekil kontenjanı 3 olsun. İkisi Ak Partiden biri HDP`den geçen seçimde alınmış bulunsun. Sadece Ak Partiden aday adayı müracaatı 50`den fazla kişi tarafından yapılsın. Bu ilde Ak Partinin zaten bir adayını herkes bilsin. Bir diğeri HDP`nin olarak geçen seçimde ortaya çıkmış. Geriye bir adaylık yer kalıyor. 50`den fala kişi buna talip oluyorsa küçük bir ilde insanların makam ve mevkiye, yani statüye ne kadar iştahlı ve hevesli oldukları ortaya çıkıyor. Belki gelişmiş bir memleket olabiliriz; ama insanımızın bu kadar makam hırsıyla dünyaya dört elle sarılması korkutucu geliyor. Sanki refahın/rahatlığın imtihanı daha zor gibi geliyor.
Aday olamayacağını bile bile fakire sadaka ver desen eli cebine varmayacak olanlar, altı/on bin lira gibi bir meblağı gözü kapalı vermek nasıl bir duygu. Her halde hubb-u cah yani makam sevdasında olanlar, aday adaylığına isimlerinin geçmesinin histerik zevkini tatmaları bile haz verici olsa gerek. Tabi bizim gibiler bu duygudan ne anlar ki?
Böyle bir ortamda seçim sath-ı mahallînin atlattığı bir üst sürece girdik. Günler çuvalda değil. 24 Haziran`ı da elbet görecek ve o gün yine zararda olacağız. Çünkü ölüme bir gün daha yaklaşırken heybemizdeki azlığa bakamayacağız. Tıpkı bugün bakamadığımız gibi.