SEÇİM VAATLERİ
Doğrusu bu seçim oldukça farklı bir havada geçiyor. Memleket kimi yerlerde sellerle boğuşurken kimi yerde de yaz havası devam edip gidiyor. Sanki iç alemde olanlar dış aleme yani zahire yansıyor gibi düşünemeden edemiyor insan. Öyle ya kimi gök gürültüsü gibi gürlerken kimi önüne geleni silip süpürecek bir sel gibi coşup duruyor.
Birbirleriyle didişip duran, birbirlerine laf yetiştirmeye çalışan siyasiler, cumhurbaşkanı olursa neyi vaat ettiğini söylemeye başladılar. Bazılarının ayakları şimdiden yere basmamaya başladı. Bazıları da bol kese vaatten bir şey olmaz deyip bol bol söylemlerde bulunuyor.
Eskiden de böyle miydi? Eski seçimleri düşünüyorum da Demirel, “Çankaya`nın şişmanı” diye Özal`ı topa tutarken seçim vaatleriyle dalga geçip ‘–cek ve –cak`larla donanmış` derdi. Aynı Demirel “500 gün” isteyip seçim vaatlerini yerine getiremeyince de ‘günler çuvala mı girmiş` diye Allah`ın başka 500 günlerini işaret etmişti. Tansu Çiller`i ve Mesut Yılmaz`ı da artık yazmayayım.
Bunları neden yazıyorum biliyor musunuz? Siyasiler vaatlerde bulunup tutmayınca zannettiler ki halk, bu palavraları ya da tutulmayan vaatleri unutur gider. Evet, giden oldu. Fakat halk değil; atıp tutamayan o siyasiler oldu gidenler. Şimdi esamesi okunuyor mu Doğru Yol Partisinin, Anavatan Partisinin, Demokratik Sol partinin…
Mademki sosyolojik bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor bu ibretengiz tablolar, günümüz siyasileri de bundan ürkmeli veya görmezden gelmemelidir. Seçmenine ya da halka elle tutulabilecek, oturaklı ve yapılabilir vaatlerde bulunmayı marifet saymalılar. “Size deniz getireceğim” gibi havada kalacak vaatler de bulunmaktan sakınmalılar. Aksi halde bu halkla olan ilişkilerinde sonları siyasi arenadan silinen, unutulup giden ve tarih olan yukarıdaki partiler gibi bir son kendilerini beklemektedir.
Ak Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi manifestosunda bu başlıkları sıraladıysa da diğerleri de söylemlerini eksik etmiyorlar. Demirtaş gibi “gençler, kadınlar ve emekliler” olarak vaatlerini üç grupta kategorize edenlerden tuttun da “küresel güç, kuvvetler ayrılığı ve yeniden diriliş” gibi mevcut politikasının devamından yana tavır sergileyenler de var. İYİ Parti ve CHP ise resmi vaatleri henüz açıklanmasa da hamasi vaatleri arasında Sarayı atıl hale getirmek, özelleştirilen fabrikaları eski hale döndürmek çerçevesinde Erdoğan odaklı politikalar var.
Doğrusu halk, partilerin şahıs odaklı çekişmelerine oy vermiyor diye düşünüyorum. Kurumsal veya kişisel odaklı çekişmelerden çok elbette kendi yararına olan plan ve projelere oy verir. Devir artık bavullara para koyup korucular vasıtasıyla köylerde, kasabalarda dağıtma ya da kömür, yağ ve şeker alma devri değil. Beklentiler çıtası kişisellikten öte toplumsal oldu. Çünkü hepimiz aynı gemideyiz.
Halk daha müreffeh bir gelecek için eğitimde istikrar, kalkınmada süreklilik esaslı yarınlar için, çocuklarına bir gelecek hazırlamak için çaba görmek istiyor. Evinde huzurla bir lokma yemek istiyor.
Fakat sadece bu gibi ekonomik beklentileri değil; sosyal, siyasal, kültürel ve dini hakların da iyileştirilmesini bekliyor. Beklemelerine aslında hiç gerek olmamalı. İktidara oynayanlar bu hakkı lütuf olarak değil, hak olarak görmeli, vermeli veya mevcudu iyileştirmelidir.
Bu memlekette ırk, din ve dil gibi ana unsurlar aşağılanmadan, ötelenmeden ve baskı altında tutulmadan acaba kim tarafından seçim vaatleri arasında zikredilecek ona bakıp seçim sandığına gitmek gerek. Siyasiler halkın bu gücünü unutmuş görünüyor, seçmen bu seçimde bu iradeyi ortaya koyacak. Kimler ders alacak göreceğiz elbette.