Kılıçdaroğlu siyaseti
Seçimlere hızlı bir giriş oldu. Buna paralel Cumhurbaşkanı adaylığında da sıkı bir trafik yaşandı; ancak muhalefet bu süreçten nemalanamadı. Akşener, CHP ile ittifak etmeyip grup kararıyla değil, yüz bin imza ile aday olacağında ısrar edince ortalık buz kesti. Giden 15 milletvekili de bir sorun olarak ortada kaldı.
Buna karşın Sayın Temel Karamollaoğlu ise adaylığını mecburen açıkladı. Cumhur ittifakının adayı zaten belli olduğu için sorun yoktu. Doğu Perinçek de adaylığını açıklamıştı. Bu durumda geriye kalan ve göze çarpan CHP`nin belirsizliğinin devam etmesi oldu. Cuma günü saat 10.00`da o meraktan da kurtulacağız.
Burada esas dikkat çeken şey, Cumhur ittifakının adayı dışındaki adayların özellikle CHP`nin adayının Erdoğan`a karşı nasıl kazanacağıdır. Bu kadar az bir süre içinde istikbale imza atacak kadar karizmatik, idealist, kendini ispatlamış ve halka da bu intibaı verebilecek kişinin ne derece inandırıcı olabileceğidir. CHP bu yarışta geri kalmaktan öte, planlı ve hesaplı yol alıyor gibi. Parlamenter sistemi geri getirme iddiasıyla yeni düzene angaje olmamak için Kılıçdaroğlu, aday belirlemede bazı riskleri aldı. Kimileri koltuğunu korumak için bu hamleyi yaptığını dile getirse de Başkanlık sistemi ile Parlamenter Sistem arasında bir siyasetin çatıştığına şahit oluyoruz. Bu açıdan bakıldığında AK Parti tarafından atılan ve Kılıçdaroğlu tarafından yutulmayan lokmalar, ortalıkta dönüp duruyor. Görünen o ki Kılıçdaroğlu bu lokmaları bilinçli olarak yutmayacak. Parlamenter sisteme dönüş yolu için “yavaş ve emin adımlarla” yol alma gayretindedir.
Siyaset bu tavrı kaldıracak yavaşlıkta olmadığından üzerine polemik yapılacak malzemeyi medya bulmakta hiç de zorlanmıyor.
Bakıyorsunuz biri aday İlhan Kesici olacak derken bir diğeri Muharrem İnce`de diretiyor. Ortaya başka adaylar da çıksa ibre ikisinden yana dönüp duruyor. Abdüllatif Şener de araya girip gülümsese de güçlü; ama yorgun bir savaşçı gibi Eskişehir`de kendini ispatlamış Yılmaz Büyükerşen`in de adı geçiyor. Yaşlanmış ve yorgun düşmüş gerekçesi de dillendiriliyor.
Demek ki adaylar çoğalınca medyaya iş düşüyor. Yorumlar, formüller ve ihtimaller almış başını gidiyor. Kulaklar Kılıçdaroğlu`na kilitlenmişken bir akıllı çıkıp da bu dört isim veya bu ayarda olan biri hangi sıfat, karizma, ideal ve ispatla halka güven verecek bunu düşünemiyor ve böylece kaybetmeye daha yakın davranıyor, diye düşünmüyor.
Muhalefetin dört partisinin birleşmesi milletvekili seçiminde olup Cumhurbaşkanlığında olmadığı için “mahşerin dört atlısı” gibi duruyorlar. Kendi aralarında ittifak edememekle halka da söz konusu güveni veremeyerek şimdiden işi yokuşa sürdüklerinin farkında değiller mi?
Bu işte yeni sistemi kabullenmekten çok, Kılıçdaroğlu bizzat aday olacak ve yumruğunu masaya vuracaktı. Yarın farklı bir tabloyla karşılaşmamak adına Parlamenter Sistem`e dönüş için tekrar çalışabilirdi. Böyle davranmak kafasındaki düşüncelere ve planlarına uymayacağı için ister koltuk muhafazası ister başka bir niyet için olsun Kılıçdaroğlu yol almış gidiyor. Bizim gibilerin dışarda olması dolayısıyla anlamakta onun bakış ve düşüncesinde olmadığı için anlamakta zorlanacağı kesin.
Tüm bunları kabul etsek de siyaset bu gibi yavaş ve durağan girişimleri kabullenmekte zorlanıyor. Öyle olmasaydı gece gündüz medyada yapılan yorumlarda Kılıçdaroğlu için niçin olumsuz siyasi yorumlar yapılsın.
Keşke Kılıçdaroğlu “Siyasi hayatıma mal olsa da Parlamenter Sistemi getirmekten vazgeçmeyeceğim” deseydi. Halka durum biraz daha aşikâr olup muallakta kalmaktan daha iyi olurdu.