Kolaycılık, beleşçilik, kumar...
Ayette Meysir olarak ifade edilen kumar kelimesinin kökeni kolay yoldan, yorulmadan, karşılığını ödemeden para elde etmek demektir.
Kesinlikle haram kılınan kumar konusuna girmeyeceğim. Çünkü bizim okuyucumuz, izleyicimiz elhamdülillah bunlardan kesinlikle uzaktır. Hatta bazen içki ve kumarla ilgili hutbe okunduğunda camideki cemaate şöyle bir göz atarım, bu hutbenin burayla uyuşmadığına kanaat getiririm, çünkü öyle birilerini göremem.
Elhamdülillah içki içenimiz, kumar oynayanımız, piyango bileti alanımız, toto moto oynayanımız yoktur. Fakat kazanmanın kolay yoluna kaçanımız kısa yoldan zengin olmayı düşünenlerimiz, kazandığını gerçekten hak edip etmediğini düşünmeyenlerimizin sayısı hiç de az değildir.
Tamam, haramlığını kesin olarak bildiğimiz münkerattan kaçınıyoruz. Fakat aldığımız ücreti, kazandığımız parayı hak edip etmeme konusunu ne kadar düşünüyoruz?
Bir arkadaşımız şöyle bir test yapmış; ani bir şekilde mevcut işinizden atıldığınızda ne yapardınız diye sormuştu. Yüksek ücret almakta olanlar ciddi anlamda bocaladılar. Bocalayanlar kimlerdi biliyor musunuz? Aldıkları ücretin karşılığını vermeyenler, hak etmeyenler, işlerinden atıldıklarında bir daha böyle bir iş bulamayacak olanlardı. Özellikle 15 Temmuz sonrası bu durumda olanlara sizler de rastlamışsınızdır.
İşten atılmasının kendisi için hiç de önemli olmadığını, benzer bir işi hatta daha iyisini bulabileceğini söyleyenler de vardı. Bunlar kazandıklarının hakkını fazlasıyla verenlerdi. Daha da önemli olan, işlerinin hakkını veren, kendileri kazandığı gibi iş yerlerine de kazandıran kalifiye elemanlardı.
Bir firmanın dış ticaret müdürüyle tanışmıştık, yüksek bir ücret alıyordu. Bir kaç firma değiştirmiş, sonuncusunda onu iş yeri çıkarmıştı. Üzülüp üzülmediğini, böyle yüksek maaşlı bir yeri bulup bulamayacağını sordum. Çok rahattı, hiç bir tereddüt ve panik yoktu. Çünkü bu işin erbabıydı, bir kaç yabancı dilin yanı sıra yurt dışında satış yapabileceği bir çok ülke ve her ülkede sayısız müşterisi vardı. Tam anlamıyla işinin erbabıydı. Elbette böyle birisini herkes havada kapardı.
Evet, hep çalışanların haklarını konuşuyoruz, onları savunuyoruz fakat bazen çalıştığımız yere kendimizin ne kazandırdığımızı da düşünmeliyiz. Devlet sektörü ve özel sektörü kıyasladığımızda bu konu çok daha net anlaşılır.
Bir iş görüşmesinde konuşulanları aktardı bir arkadaş, şahsen beni çok etkiledi. İşe müracaat eden kişi; ücretini, mesai saatlerini, sosyal haklarını, haftalık izinlerini, fazla mesaisini vs. sordu ve sonunda:
-Bana ne vereceksiniz dedi. İş sahibi bir rakam söyledi ve bu defa o sordu; peki sen bana ne vereceksin?
Böylesi ekonomik konular aslında bu işin uzmanlarının ele alacağı konulardır. Fakat kolaycılık hakkında bizim de söyleyeceğimiz şeyler vardır. Madem ki kumar kolaycılıktır o halde bunun sınırlarını biraz geniş tutmamız gerekmez mi?
İşte bu noktada iki yükümlülüğümüz var; birincisi dürüstlük ve hakkaniyet. İkincisi ise ehliyet, işin erbabı, kalifiye eleman olabilmektir.