Faizle bu şekilde mücadele edilemez!
Yine rakamlar açıklandı. Kazananlar, kârının üzerine kâr katanlar, semirdikçe semirenler yine bankalar. Zarar edenler, batanlar. İş yerlerini kapatanlar bizzat çalışıp üretenler olmuştur. Şükür ki bu durumu Cumhurbaşkanı görüyor ve arada dile getiriyor.
Bu konuyu defalarca yazdığım gibi karşılaştığım muhterem fıkıh hocalarımıza da şifahi olarak dile getiriyorum. Faize karşı verdiğimiz mücadelede yanlış yoldayız, yanlış yapıyoruz.
Faizcileri, faiz parasıyla semirenleri değil, faiz ödeyen zavallıları hedef alıyoruz, yüklendikçe yükleniyoruz.
Öncelikle şu nokta asla unutulmamalıdır ki Allah Teâlâ faizi yasaklarken başkalarına faiz parası ödemek durumunda olanları kesinlikle muhatap almamış; bütün ayetlerde bizzat parayla para kazanan, faiz yiyenleri muhatap almıştır. İnsanların kanını emen para babalarını, tefecileri karşısına almıştır; onları tehdit etmiş, faiz yiyenlerin şeytan çarpmış gibi kalkacaklarını, bütün uyarılara rağmen faizden vaz geçmeyenlerin Allah ve Rasûlüne savaş ilan etmiş olacaklarını veya Allah ve Rasûlünün faize son vermeyenlere savaş etmiş olacağını belirtmiştir.
Hemen elinize bir Kur'an meali alarak ilgili ayetlere bakabilirsiniz: (Bakara 275-281, Al-i İmran 130, Nisa 161, Rum 39)
Hal böyleyken Müslümanlar tam tersi bir yol izleyerek bankalara ve tefecilere hiç ses çıkarmadan sadece faiz borcu ödemek durumundaki zavallılara, mağdurlara yüklenerek onları tehdit etmekteler. Gerek kitaplarda gerek internet sitelerinde, Diyanete, fıkıh profesörlerine sorulan sorulara bir bakınız:
"Efendim, krediyle ev almak caiz midir; krediyle otomobil almak caiz midir, krediyle iş kurmak, malzeme almak caiz midir, maliye ve trafik cezalarının gecikme faizini ödemenin hükmü nedir, banka kartlarının gecikme faizlerinin durumu nedir...?"
Müslümanların tefecilere, bankalara karşı yapabilecekleri bu mudur? "Aman ha, kredi kullanmayın!" demekten başka çareleri yok mudur? İslam, Asr-ı Saadette böyle mi kaldırmıştır faizi?
Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz, Veda Hutbesi'nde faizin her çeşidinin kaldırıldığını ve ilk kaldırdığı faizin de amcası Abbas'ın faizi olduğunu ilan ederken:
"Amcam Abbas bundan sonra faizle para almayacak" demiyor, "Parasını faize vermeyecek, kimsenin parasını faiz yoluyla yemeyecek, şu anda tahakkuk etmiş durumdaki faizlerini de almayacak..." buyuruyordu.
Dikkat edin, İslam faizi sadece haram kılmamış, yasaklamış ve de kaldırmıştır.
Ve bunu yaparken faizcilerin ve tefecilerin karşısına dikilerek, yakalarına yapışarak, bizzat onları muhatap alarak yapmıştır.
Abartmıyorum, günümüzün firavunları ve tağutları bankalardır, en büyük tefecilerdir.
Toplumun bütün kesimleri, bankaları ve her türlü faizcileri tağut olarak görmeli ve onları reddetmekle mükellef olduklarının bilincine varmalıdırlar.
Bu işte en çok mağdur olan başta sanayiciler, büyük-küçük bütün üreticiler bankaların karşısına dikilmelidirler ve " Siz kim oluyorsunuz be! Bizler sanayiciler olarak her an zarar etmekle, iflas etmekle karşı karşıya iken, nasıl oluyor da siz en büyük rantı elde ediyorsunuz?"
"Ne demek oluyor, çalışan benim, üreten benim, pazarlayan benim, işçi çalıştıran benim, her türlü riski göğüsleyen benim, acaba kazanabilecek miyim diye gece gündüz düşünen benim... Fakat kazanan sensin; herkes zarar ederken asla kaybetme ihtimali olmayan, bütün durumlarda kâr eden, her zaman dört ayağının üzerine düşen sensin!"
"Bizim iş yerlerimize, bizim fabrikalarımıza bir bir kilit vurulurken memleketin her köşe başında şubeler açan sensin!"
"Devletin yargısını ve kolluk kuvvetlerini yanınıza alarak fabrikalarımıza, iş yerlerimize, tarlalarımıza, evlerimize el koyan sensin ey zalim firavun! Sen kim oluyorsun?" demesi gerekmez mi sanayicimizin, esnafımızın?
Ücretliler, işçiler, memurlar da bankaların karşısına dikilmeli değil mi?
"Yolumuzun üzerinde şeytanca pusuya yatıp haince reklamlarla bizi tüketime zorlayan ve bu şekilde borçlandırarak kazancımıza el koyarak ortak olan, bize doğru dürüst bir maaş yüzü göstermeyen, ömür boyu taksitlerin kölesi yapan sen değil misin?" diyerek üzerindeki ölü toprağını atmalı değil mi?
Hepsinden de önemlisi, devlet bu işe el atarak kendi insanını kölelikten kurtarmalı, kendi sanayici ve üreticisinin esaret zincirlerini kırmalı değil midir?
Bireylerin tek başına bu ahtapotun kollarından kurtulmaları mümkün müdür?