İnsanların en hayırlısı...
Toplumda bazı insanlar vardır, hep başkalarının derdiyle uğraşır durur, başkalarının derdini kendisine dert edinmiştir, onları hep başkaları için koşuştururken görürsünüz, asıl görevleri budur zannedersiniz.
Ya bir hastaya yardım ederken, ya bir borçluya bir şeyler tedarik ederken, ya birilerine odun kömür temin ederken, ya bir öğrenciye kalacak yer ararken görürsünüz.
Hatta onları bunun dışında başka bir pozisyonda görseniz o zaman şaşırırsınız. Bir defacık olsun kendi problemlerini dile getirdiklerini, şikâyette bulunduklarını göremezsiniz.
Allah onların sayısını artırsın. Çünkü onları görünce içiniz rahatlar, “elhamdülillah ne iyi ki bunlar var” dersiniz.
Bir takım insanlar da var ki cenaze gibi Müslümanların omuzlarından hiç inmezler. Ne zaman karşılaşsanız problemlerinden başka dile getirdikleri bir şey yoktur. Ya hastalıklarından söz ederler, ya borçlarını konuşurlar, ya da başka huzursuzluklarıyla gündemi doldururlar.
Karşılaşmak istemezsiniz veya bir an önce ayrılmanın yolunu ararsınız. Sizi üzer, hele bir de onun problemlerine çözüm bulma imkânınız yoksa ne yapacağınızı şaşırırsınız.
Birinci bölümde anlattığımız insan tipiyle aralarında ne kadar da fark var öyle değil mi? Hâlbuki hayat standartları bir birlerinden hiç de o kadar farklı değil, yedikleri içtikleri aşağı yukarı aynı. Birisi kendisini insanlara, Müslümanlara feda etmiş, diğeri de insanların omuzlarına yük olmuş, sıkıntı olmuş.
İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. Bu bir Nebevi ölçüdür. Müslümanlar olarak bu ölçüyü hiç bir zaman unutmamalıyız.
Umut Kervanı Vakfının açılışındaydık dün. Türkiye`de yeni kurulan vakıfları ikiye ayırabiliriz.
Birincisi; holdinglerin hobi olarak, moda olarak kurdukları vakıflar vardır. Bunların yapacakları şeyler bitmiştir, eh biraz da hümanizm sergilemek, hayvanseverlik yapmak, çevre duyarlılığı sergilemek gerekir. Bunun için de birer vakıf kurmak, harcama göstermek, vergilerden düşmek gerek.
Umut Kervanı`nın ekibine baktım da zamanında her biri açlık nedir, kıtlık nedir görmüş, sürgün nedir, hicret nedir yaşamış, babasızlık, annesizlik nedir görmüş. Şimdi sıra başkalarında, başkalarına faydalı olmakta, onun yarışını başlatıyorlar.
Allah`ın Rasûlü böyle değil miydi? Acı namına ne varsa hepsini bir bir yaşamıştı. Yetimlikse yetimlik, öksüzlükse öksüzlük, yoksulluksa yoksulluk. Öyle ya, bütün bunları iliklerine kadar yaşayan birisi ancak böyle bir topluma lider olabilirdi.
Rabbim yardımcıları olsun.