• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Elbette kurtuluş, hem de en büyük kurtuluş İslam`dadır, saadet ve felah İslam`dadır.

Bugüne kadar biz bu ‘Kurtuluş İslam`dadır` sözünü ve sloganını genellikle başkalarını İslam`a çağrı esnasında kullandık, hatta bununla bireysel kurtuluştan daha ziyade, kitlelerin kurtuluşunu kastettik, çağırdığımız İslam bireysel olmakla birlikte özellikle Siyasal İslam`dı.

Bu güzel bir çağrıdır, bunda bir yanlışlık yoktur, bizim bu çağrımız bundan sonra da sürecektir.

Fakat bugün geldiğimiz şu noktada kendimize ait yeni adımlarımızın olması, bu adımlarımıza paralel yeni sözlerimizin olması gerekir.

Şu içinde bulunduğumuz dönem bazı yönleriyle Müslümanlar olarak bizim lehimize işliyor olabilir.

Mütedeyyin insanımıza ve halkın büyük çoğunluğuna karşı kurulmuş tuzaklar bir bir deşifre ediliyor olabilir.

Müslümanları kitleler halinde imha etmeyi, baskı altına almayı planlayan oyunlar tespit edilip ortaya çıkarılıyor olabilir.

Düne kadar kolunda iki pırpır olan bir çavuşa dahi dokunulamazken bugün sayısız general darbecilikten dolayı cezaevine girmiş ve yargılanıyor olabilir.

Yani darbe dönemleri, ordunun kendi halkına karşı yürüttüğü savaş sona ermiş olabilir.

Elbette bütün bunlar güzel şeylerdir, hiç birini küçümsemiyoruz, gerçekleştirenleri bu anlamda yeri geldikçe tebrik ediyor ve destekliyoruz.

Şahid olduğumuz bu gibi güzel gelişmeler karşısında, bunları biz değil de, bizim camiamızın dışındaki Müslüman kardeşlerimiz gerçekleştiriyor diye hiçbir zaman görmemezlikten gelmedik, nankörlük etmedik.

Fakat gelelim madalyonun öteki yüzüne. İslami camiaların, İslami yapılanmaların ve Sivil Toplum Kuruluşlarının en güzel günlerini yaşadığı bu dönemde bizler zulümden, baskıdan ve baskınlardan bir türlü kurtulamadık. Sivilleşmenin, dernekleşmenin, vakıflaşmanın zirve yaptığı, teşvik edilip desteklendiği bir dönemde bizim nasibimize baskınlar düşüyor, takibatlar düşüyor ve kapatılmalar düşüyor.

Bütün bunları bize reva görenleri Allah`a havale ediyoruz.

Biz yine yazımızın başına dönelim ve güzelliklerden söz edelim, bizzat bizlerin atması gereken güzel adımları konuşalım.
Evet, ‘Kurtuluş İslam`da` merhalesinden artık ‘Kurtuluş Müslümanlarda` aşamasına, yani teoriden pratiğe geçmeliyiz.
Müslümanlar olarak inisiyatif almalıyız, daha önce girmediğimiz yeni yükümlülüklerin altına girmeliyiz. Toplum bizden bunu bekliyor. Hepsinden de önemlisi Allah Teala da Müslümanlardan bunu beklemekte, diğer Müslümanların velayetlerini, vekaletlerini üstlenmelerini istemektedir. Kim bunun aksini iddia edebilir ki? Yani Müslümanların birlikte yaşadığı kitlelerin velayetlerini, önemli işlerini başkalarına bırakmalarını iddia edebilir mi?

Evet, şu ana kadar boş bıraktığımız, başkalarına terk ettiğimiz, daha doğrusu hiç yaklaştırılmadığımız alanlara girmeliyiz.

Müslümanların kaderiyle ilgili en ciddi kararların alındığı, fakat oralarda Müslümanların Müslümanca kimliğiyle bulunamadığı alanları kastediyorum. Şöyle bir düşünün hele, bu ülkede Müslümanca var olamadığımız alanlar hiç de küçümsenecek kadar değildir.

Ve söz konusu bu alanlara adımlarımızı Müslümanca atabileceğimizi, kimliğimizden asla taviz vermeden de oralara girebileceğimizi göstermeliyiz.

Bir başka deyişle, eğer biz Müslüman isek, sadece evimizde, tarlamızda ve bunun gibi daracık bir alanda değil, bu ülkenin bütün alanlarında, bu ülkenin her noktasında Müslümanız.

‘Kurtuluş Müslümanlarda`dır dedikten sonra bu defa, insanımızın kurtarılacağı yerlerin, mevkilerin nereler olduğunu rahatlıkla anlayacağız ve oralara doğru adımlarımızı atacağız.

Bu adımlar bizim izzetimizi, onurumuzu ve Müslümanlığımızı net ve berrak bir şekilde ayan beyan ortaya çıkaracaktır ve insanlık için de bir şahitlik olacaktır.

Şunu unutmayalım ki, bu adımlardan bir tanesini attığımız zaman, daha sonrakinin neler olacağını Rabbim bize gösterecektir.

“Bizim uğrumuzda mücahede edenlere gelince, elbette biz onlara yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah elbette ihsan edenlerle beraberdir.” (29/69)