Diyarbakır Cezaevi PKK`yi doğurmuştu, Sur, Silopi, Cizre, Nusaybin kimi doğuracak?
Kemalizm`in en büyük meyvesi, özellikle Kemalist ideolojinin zirve yaptığı 12 Eylül Darbesinin en somut ürünü PKK olmuştur.
Akl-ı selim olan herkes şunu itiraf ediyor ki Kenan Evren zulmünün bayraklaştığı nokta Diyarbakır Cezaevidir. Bugünkü PKK işte o lanetli dönemin ürünüdür.
Korkarım benzer bir atmosfere giriyor gibiyiz, teneffüs ettiğimiz havadan böyle kokular geliyor burnumuza.
Miadını doldurduğuna, ömrünü tamamladığına, bir anlamda intihar ettiğine inandığımız PKK`ye bilerek veya bilmeyerek sanki birileri can suyu verecek, bir başka isimle, bir başka mahiyette hayata yeniden döndürecek gibi.
Belki 12 Eylül`ün ilk yıllarında olduğu gibi günümüzde heykel dikme furyası, Atatürkçülük dayatması yok ama onun dışında her şey, özellikle milliyetçilik damarlarının kabartılması aynı dozaja yükseltilmiş durumda.
Bu darbeyi hatırlayanlar çok iyi bilirler, Meclis feshedilmiş, partilerin yöneticileri zindana atılmış, sağdan ve soldan binlerce öğrenci zindanlara atılmış, bir kısmı idam edilmişti.
En çok mağdur edilenlerin başında milliyetçiler, ülkücüler geliyordu. Fakat onlar o gün şununla teselli oluyorlardı: “Bizler zindanlardayız fakat bizim düşüncemiz iktidardadır” diyorlardı, gerçekten de durum böyleydi.
Tam olmasa da benzer bir durum bugün yeniden yaşanacak gibi:
Eğer iktidar partisi söylem ve hatta eylem itibariyle MHP ile aynı çizgiye gelmişse, milliyetçilerin MHP üzerinde ısrar etmelerinin ne anlamı olacak?
Bir önceki seçimleri kaybeden, şimdi de liderlik yarışında boğulmakta olan bir MHP üzerinde milliyetçiler niçin ısrar edecekler ki? AKP bu işi tam da kendilerinin istediği gibi, hatta daha iyi yapıyorsa…
“Tamam, bizim partimiz barajın altında kaldı ama bizim düşüncemiz iktidardadır” diyerek haklı olarak bununla tatmin olacaklar.
İktidar, kabartılan bu milliyetçilik damarlarından beslenmeye odaklanmış durumda. Önümüzdeki ilk seçimde MHP`nin bir iki puancık kaybetmesiyle böylece baraja takılması ve bütün milletvekillerinin iktidar partisine kayma durumu söz konusudur. AKP`nin böyle bir fırsattan yararlanmasına kimse bir şey diyemez.
Asıl bizi endişelendiren iktidar partisinin bununla yetinmeyerek sergilediği tehlikeli söylem ve tavırlarıdır. Kürt sorununa bakışının MHP ile aynı çizgiye gelmiş olmasıdır.
Operasyonlar esnasında güvenlik güçlerinin bir takım davranışları, mehter marşları, istiklal marşları, komando marşları, her yere bayrak çekilmesi, duvarlara yazılan faşistçe yazıları vs. PKK`nin imdadına yetişen hayat öpücükleri ve can suyu olarak görüyoruz.
Daha da kötüsü, operasyon bölgelerinde halkı tahliye ederek uzaktan bütün binaların toptan imha edilmesi düşüncesi, yani MHP`nin “taş üstünde taş bırakılmaması” isteği,
Dokunulmazlıkların kaldırılarak bir zamanlar meclis kapısında milletvekillerinin apar-topar kelepçelenip götürülmesi fotoğraflarının yeniden yaşanması,
Belediye başkanlarının yerlerine kayyum atanması,
Teröristlerin yanında birçok insanın ve akademisyenin vatandaşlıktan çıkarılma düşüncelerinin hayırlı neticeler vermemesinden korkuyoruz vesselam.
Elbette çözümden yanayız, elbette şiddetin son bulmasından yanayız, elbette bütün teröristlerin silahlarını bırakmalarından ve teslim olmalarından yanayız.
Fakat bir daha tekrar edelim. PKK`yi 12 Eylül Diyarbakır zindanları doğurmuştur.
O zindandaki işkenceler, işkenceler neticesinde ölümler, tecavüzler…
Lağımlara sokulan insanlar, pislik yedirilen insanlar, köpeklere selam verdirilen insanlar…
İşte bugün aynı şekilde Sur`un ne doğuracağını, Cizre`nin neye gebe olduğunu, Nusaybin ve Yüksekova`nın ardından nelerin geleceğini, Şırnak ve İdil`in nerede duracağını bilemiyoruz.
Her şey bitmiş değildir, bıçak sırtındadır ve iktidarın elindedir.
Aslında bu konulara girmek istemiyorum, sevdamıza yoğunlaşmak, üç aylar üzerine yazmak istiyordum.
Yine de girmiş bulunduğumuz üç ayların, Regaib ve diğer gecelerin İslam âlemine hayırlar getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum.